Ankara – Ulus’ta Tarihin İzinde…
Ankara’da doğup büyüyüp, şehrin çok uzun yıllar kalbi olan semt Ulus’a defalarca gidip, büyük imparatorluklardan, tarihten kalan izlere ilgisiz kalmak… Bakıp da görmemek… Bu kez teğet geçip gitmek yok; bilinçli bir şekilde Roma’dan Selçuklu’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne tarihin izinde bir yolculuğa çıkmak için Ulus’tayım…
Ulus’u gezmeye kronolojik bir sırayla başlanabilir. Bir diğer iyi alternatifse Hacı Bayram Veli Camii’nden başlamak; ki yan yana iki tarihi yapıya ev sahipliği yapan bu alan, Ulus’taki tarihi yapıların merkezi de sayılabilir.

1427-1428 yıllarında yapılan Hacı Bayram Veli Camii, adını ünlü mutasavvıf Hacı Bayram Veli’den alıyor. Ankara’nın Solfasol köyünde doğan Hacı Bayram Veli, Bayrami tarikatını kurmuş ve yaşadığı dönemde büyük bir etki bırakmıştır. Cami çok ihtişamlı değil belki ama içindeki ahşap işçiliği, özellikle de minberi oldukça etkileyici. Caminin dış cephesine Arapça harflerle kazınmış kelime-i tevhid en dikkat çeken unsurlardan biri. Hacı Bayram Veli’nin türbesi de caminin hemen bitişiğinde bulunuyor.


Caminin hemen yanı başında Ankara’daki en eski yapılardan biri olan Augustus Tapınağı yer alıyor. MÖ 25 yıllarına kadar uzanan geçmişiyle bu tapınak, dönemin Galat hükümdarı tarafından Roma İmparatoru Augustus adına inşa edilmiş. 2000 yıllık tapınağın her şeye rağmen belirli ölçüde korunduğunu söylemek mümkün.

Hacı Bayram Veli Camii kompleksi çevresinin son yıllarda yapılan düzenlemeyle güzelleştirildiğini belirtmek lazım. Bundan 10-15 yıl öncesine kadar oldukça bakımsız olan bölge yeniden yapılandırılmış durumda. Yenilenmiş “Eski Ankara Evleri” konsepti görsel bir şölen oluşturmuş. Yine de eskileri tam manasıyla koruyabilseydik keşke diye hayıflanmadan edemiyor insan. Ne diyelim önce yıkıp bozuyoruz, sonra yeniden yapıyoruz maalesef…


Ankara Evleri gibi Hacı Bayram Veli Çarşısı da yenilenmiş. Çarşıda birçok kitapçı, hediyelik eşyacı, restorant ve kafe bulunuyor. Hacı Bayram Veli Çarşısı’nın arkasında Tarihi Avizeciler Çarşısı yer alıyor. Çarşının sokaklarında dolaşıp kaleye doğru yöneliyorum.


Ankara’da yıllarını geçirmiş, çok sık olmasa da defalarca kale çevresinde bulunmuş biri olarak kalenin eteklerinde bir antik tiyatronun var olduğunu söyleseler güler geçerdim. Ki bunu çağrıştırabilecek bir kalıntı da pek ortada yoktu. Zaten bu alanda bir antik tiyatro olduğu oldukça geç bir zamanda, 1982 yılında anlaşılmış. Ankara Roma Tiyatrosu bu dönemden sonra yapılan çalışmalar ile ortaya çıkarılmaya başlanmış. Ancak restorasyon çalışmaları ile hayat verilmeye çalışılan günümüzdeki “antik tiyatro”yu beğenip hayran kalmak maalesef mümkün değil. Özellikle oturma kısmında kullanılan beyaz mermerler hangi düşünce ile yapılmış gerçekten çok merak ettim, bir o kadar da üzüldüm…

Antik tiyatroda yaşadığım ufak çaplı hüsrandan sonra Roma döneminden kalma diğer yapıları görmek için tekrar Hacı Bayram Veli Camii’ne doğru geri dönüyor ve caminin hemen arkasında bulunan Tarihi Valilik Binası’na geliyorum. Burası Ankara’nın en eski ve güzel meydanlarından Hükümet Meydanı, ama çok bilinmiyor. Biraz da Ankara’nın resmiyetine kurban gitmiş diyebiliriz.
Meydanın ortasındaki Julianus Sütunu aslında Roma Yolu olarak bilinen imparatorluk yolu üzerinde yükseliyor. Roma İmparatoru Julianus’un 4.yüzyılda Perslere savaş ilan etmesi ve sefere çıktığı yol üzerinde bulunan Ankara’dan geçmesi nedeniyle, imparatorun onuruna dikilen bu sütun Roma döneminden ayakta kalan ender yapılardan biri.

Hükümet Meydanı’ndan Çankırı Caddesi’ne doğru yürüyünce karşıda Roma dönemine ait en geniş kalıntıların bulunduğu Roma Hamamı‘nın önüne geliyorum. Roma İmparatoru Caracalla döneminde yapılmış bu hamamın bulunduğu alan aslında bir höyükmüş. Alanda Roma dönemi dışında Selçuklu, Bizans ve Frig uygarlığı dönemine ait izler ve eserlerle karşılaşılmış.


Ankara’nın buz gibi soğuk geçen kış aylarına binaen göreceli olarak büyük bölümlere sahip hamam imparatorluk standartlarında bir büyüklüğe sahip. Hamamın ortaya çıkarılan bölümleri arasında yüzme havuzu, soyunma bölümü, soğukluk, ılıklık gibi kısımlar bulunuyor. Alanda iyi korunmuş durumda birçok sütun, yazıt, aslan heykelleri, mezarlar ve lahitler bulunuyor. Yapıldığı dönemleri dikkate alınca mezar taşlarının kıymetli tarihi eserler olduğunu belirtmek lazım. Ayrıca az sayıda da olsa Osmanlı döneminden kalma kitabeler de görülmeye değer.



Bir açık hava müzesi statüsündeki Roma Hamamı kalıntılarında 1-2 saatlik ziyaret sonrası Çankırı Caddesi üzerinden Ulus Meydanı’na doğru geri yürüyorum. Artık tarihte yolculuk sırası Cumhuriyet Ankarası’nda…
Heykele gelmeden köşede ilk tarihi yapı Türkiye İş Bankası eski genel merkez binası yer alıyor. 1929 yılında tamamlanan bu bina genel merkezin Kavaklıdere’ye taşınmasıyle birlikte önce Heykel Şubesi binasına daha sonra da Türkiye İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi adıyla müzeye dönüşmüş. Müzede tarihe tanıklık eden toplantı odaları, bankanın geçmişteki reklam ve faaliyetleri, kumbaralar yer alıyor. Ayrıca Kurtuluş Savaşı’nın sergilendiği kalıcı bir galeriyle beraber çeşitli sanat galerileri de müzede görülebilir.

İş Bankası Binası’nın çaprazında, Cumhuriyet Caddesi üzerinde cumhuriyet tarihimizin hiç kuşkusuz en önemli yapılarından ikisi yan yana yer alıyor: I. ve II. Meclis Binaları.

23 Nisan 1920’den itibaren ülkemizin ilk meclis binası olarak kullanılan bu yapı kuruluş tarihimizin en büyük tanığı. 1924’te devreye alınan II.Meclis Binası’nın açılışına kadar tarihimizin en önemli dönemine tanıklık eden bu bina 1981 yılından itibaren Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak da tanımlanmış, ve hizmet vermeye başlamış.


Binanın içinde en etkileyici kısım kesinlikle meclis salonu. Atatürk’ün “Başkomutan” ünvanını alması gibi çok çetin ve kritik tartışmaların yaşandığı bu salona girince insanın tüyleri diken diken oluyor. Bunun dışında müzede I.Meclis’in açılış gününde bina üzerine asılan ilk Türk Bayrağı, İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’a ait kişisel eşyalar, Erzurum Kongresi ve Başkomuntanlık mühürleri gibi çok özel parçalar sergileniyor. Müzede görülecekler arasında son dönemde müzeye eklenen Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masa da bulunuyor…

I.Meclis Binası’nın hemen yanında 18 Ekim 1924 yılında açılan II.Meclis Binası yer alıyor. 1924’ten 1960’a kadar TBMM’ye ev sahipliği yapan bu bina I.Meclis Binası’na kıyasla biraz daha büyük ve iki kattan oluşuyor. 1981’de “Cumhuriyet Müzesi” olarak tanımlanan ve bu isimle de anılan binanın hemen girişinde yer alan ahşap kapı ve vestiyer bile insanda bir etki yaratıyor. Ama asıl zemin katta yer alan, Atatürk’e ait kişisel eşya ve bilgilerin yer aldığı odalarda kendini kaybediyor insan…Bir yanda Nutuk’un orjinali, bir yanda tarihi mektuplar, bir yandan fotoğraflardan çok iyi tanıdığımız takım elbiseler, kalpaklar ve diğer kişisel eşyalar…
(Buradakinden daha fazlasının Anıtkabir’de görülebileceğini hatırlatmadan geçmeyeyim.)


Bu odaların karşısında ilk meclise kıyasla çok daha büyük ve modern görünümüyle II.Meclis Binası Salonu yer alıyor. Balkon kısmı Atatürk’e ayrılmış. Bu salon da güzel elbette ama ilkinin savaş döneminin de getirdiği mütevaziliği ve samimiyetinin yanında biraz sönük kalıyor.

İkinci katta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanlarına ayrılmış çalışma ofisleri yer alıyor. Bunun yanı sıra müzenin çeşitli bölümlerinde ilk üç Cumhurbaşkanı Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar dönemine ait bilgilendirmeler, kararlar ve belgeler sergileniyor.

II.Meclis Binası’nın hemen karşısında cumhuriyet tarihimizde önemli rolü bulunan bir diğer yapı, Ankara Palas güzel mimarisiyle dikkat çekiyor. Halen Devlet Konukevi olarak kullanılan bu bina, zamanında milletvekilleri için bir sosyal tesis ve önemli misafirlerin ağırlandığı bir merkez olarak hizmet vermiş. Ancak Ankara Palas’ın cumhuriyetin ilk yıllarında oynadığı en önemli rol, kadınların sosyal hayata dahil olmasını sağlayan etkinliklere ev sahipliği yapmış olması hiç kuşkusuz…

Her ne kadar daha önce neden yapmadım diye hayıflansam da; cumhuriyetimizin 100.yılında, Ulus’ta bir tarihi yolculuğa çıkmak, Ankara’nın çok da bilinmeyen tarihi geçmişini daha yakından tanımak, daha da önemlisi Kurtuluş Savaşı yıllarının atmosferini tekrar hissedip tarihi belge ve vesikalarla yapılan “çok ve büyük işleri” iliklere kadar hissetmek benim için unutulmaz bir deneyim oldu…
Ruhi Su ustanın sözleriyle bitirelim:
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Kitap Önerisi: Şu Çılgın Türkler – Turgut Özakman





















































































Son yorumlar