Kars Gezisi

Ve sonunda çok zamandır görmek istediğimiz Kars’a bir gezi planlamayı başardık… Plan yapmayı zorlaştıran Kars’a kadar gidecekken Doğu Ekspresi’ni de deneyimlemek istememizdi ve sonunda, sanırım biraz da şansımızın yardımıyla, muradımıza erdik 🙂

Trenle ulaşım en az 26 saat sürdüğünden, gidiş ve dönüş için treni tercih etmek çok mantıklı ve mümkün değildi (detaylar için bkz: Doğu Ekspresi). Bu nedenle biz Kars’a Ankara’dan uçakla geçmeyi, Kars’tan dönüşü trenle yapmayı tercih ettik. Bunun tersi de mümkün elbette ama tren yolculuğunun uzunluğunu ve yoruculuğunu düşününce, Kars gezisi boyunca daha enerjik olabilmek için biz tercihimizi bu yönde kullandık, iyi ki de böyle yaptık 🙂 Sonuç olarak Kars’a 2,5 gün (3 gece), Doğu Ekspresi’ne de 1,5 gün ayırdık.

Kars ve Doğu Ekspresi deneyimi için en öne çıkan mevsim kış olabilir. Bizim gezimiz mayıs ayının ilk günlerine denk geldi ve bazı şeyler sadece kış aylarında deneyimlenebiliyor olsa bile biz bundan pişman olmadık. Gezinin çoğunluğu açık havada yapıldığı ve Kars mayıs ayında bile hatırı sayılır derecede soğuk olduğu için, ilkbahar ayları da bu gezi için gayet uygun diye düşünüyorum.

Son olarak Kars’ta lojistik ile ilgili bilgi vermek faydalı olur. Ani Harabeleri, Çıldır Gölü gibi görülmesi gereken en önemli yerlerden bazıları şehir dışında kaldığı için, araba kiralamak en iyi çözümlerden biri. Ancak şehirde Avis ve Budget firmaları olmasına rağmen (bir de Kars’ın önde gelen firmalarından Turgut Reis var) araba sayısı çok sınırlı ve her zaman araç bulunamayabiliyor (biz bulamadık mesela :)). Ama öyle bir durum olursa da telaşlanmayın, otel üzerinden veya araştırarak özel taksilerle anlaşıp makul fiyatlara (araba kiralamadan daha uygun bile sayılır) bu konuyu çözebiliyorsunuz. Örneğin biz Ani Harabeleri, Çıldır Gölü ve şehir merkezinin biraz uzağında kalan Kafkas Cephesi Harp Müzesi ve Kars Peynir Müzesi’ni ayarladığımız özel taksi ile aynı gün gezdik.

Artık Kars’ı anlatma zamanı 🙂

Katerina Sarayı

Uçaktan öğlen saatlerinde iniyor ve taksiyle şehrin içinden geçerek kalacağamız otele geliyoruz. Kalacağımız otel için ayrı bir başlık açtım, çünkü gerçekten özel bir yer Hotel Katerina Sarayı… Kars Kalesi’nin yamacı ve Kars Çayı’nın kıyısındaki vadiye kurulmuş Katerina Sarayı, 45 yıl süren Rus işgali sırasında çar II.Nikolay tarafından 1879 yılında yaptırılmış. Cumhuriyet döneminde hastane, konak, askeri birlik binası gibi değişik amaçlarla kullanıldıktan sonra 1980’den 2015’e kadar boş ve bakımsız olarak kalmış. 2015’te Karslı iş adamı Kemal Erdoğdu tarafından restore edilmiş ve özel butik otel statüsü kazandırılarak kente kazandırılmış.

Hotel Katerina Sarayı

Yığma taş tekniği ile bazalt taşından inşa edilmiş bina gerçekten çok güzel, yüksek tavanlı ve saray konseptine göre döşenmiş odaları da gayet konforlu. Kars’ta Rusların yaptırdığı ve Baltık Mimarisi örneği olan birçok yapı göreceğiz. Bunlardan birinde, 180 yıllık bir yapıda kalmak gerçekten özel hissettiriyor…

Katerina Sarayı ve Kars Kalesi

Katerina Sarayı’nda konaklamasanız bile Taşköprü’yü geçip Kars Çayı‘nı takip ederek otelin önüne gelebiliyorsunuz. Gelirken Tarık Akan’ın “Deli Deli Olma” filmini çektiği eski değirmeni de (şu anda Değirmen Çay Bahçesi adında bir mekan) görebilirsiniz. Otelin önündeki alanda çayın hemen kenarındaki masalarda çay-kahve keyfi yapabilir, akşam saatlerinde geldiğinizde Kafkas ezgilerinin öne çıktığı canlı müzik eşliğinde eğlenceye katılabilirsiniz.

Katerina Sarayı’nda Gece

Otelin önünden devam edip Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvar Kampüsü‘ne uğramakta da fayda var, zaten 5 dakikalık bir yürüyüşle hemen ulaşılıyor. Kuş cıvıltıları ile dolu ortamı, uzun ağaçların arasında yine eski Rus mimarisine sahip binalarıyla bu kampüste okumak gerçekten bir ayrıcalık olmalı. Bir yanda Kars Çayı, bir yanda tüm heybeti ile Kars Kalesi, sanatla içiçe olmak için ideal bir ortam…

Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kampüsü-1
Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı-2

Kars Kalesi

Kars Kalesi, kentin tarihi meydanının hemen üzerinde bir kartal yuvası gibi yükseliyor. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Saltuklu Beyliği döneminde 1153 yılında yaptırılan kale, daha sonra Osmanlı zamanında 16.yüzyılın sonlarında tekrar elden geçirilmiş ve günümüze kadar gelmiş.

Kars Kalesi

Kale çok yukarıda görünse de kaleye giden yol çok dik değil. Çıkarken arkaya dönüp dönüp güzel kent manzaralarını seyrederken yorulduğumuzu bile anlamıyoruz ve çok geçmeden kalenin kapısına varıyoruz. Aslında bu kapı iç kalenin kapısı, kalenin dış surları günümüzde kent merkezinin caddeleri ve binaları arasında kaybolmuş. Gezerken dış kale surlarına ait bazı kalıntılara rastlamak mümkün olabiliyor.

Kars Kalesi’ne Çıkış Yolu

Belirtmeden geçersem olmaz; Kars’ta negatif anlamda dikkatimizi çeken belki de tek şey tarihi yapılar üzerine yazılan yazılar, kazınan isimler oldu. Kale kapısı da benzer durumda maalesef. Umarım topraklarımızdaki tarihe ve kültür mirasına daha bilinçli ve saygılı bir şekilde sahip çıkacağımız günler gelir…

Kale Kapısı

Kale kapısından girince hemen sağ tarafta Celal Baba Türbesi bulunuyor. Rivayete göre 13.yüzyılda Moğollarla yaşanan savaşta bir kılıç darbesiyle kafası kopan Celal Baba, kesik başını koltuğunun altına alıp savaşmaya devam ediyor ve türbenin bulunduğu yere kadar gelip burada şehit düşüyor. Meğer, benzerlerini daha önce bazı kitaplarda okuduğum bu efsanevi hikayenin kahramanı Kars’taymış…

Kars Kalesi’nde Ata’ya Saygı Duruşu…

İç kalenin girişinde geniş bir düzlük ve bu kısımda kale burçlarına bitişik bir de mekan bulunuyor. Burada güzel Kars ve çevredeki karlı dağlar eşliğinde bir şeyler yiyip içmek mümkün. Bu kısmı gezdikten sonra kalenin yukarı kısmına doğru ilerlemeye devam ediyoruz. İlerledikçe farklı açılardan aşağıdaki muhteşem manzarayı izliyoruz…

Kaleden Meydan
Kaleden Taşköprü ve Kars Çayı

Kars Kalesi’ne yaya olarak çıkmak tek seçenek değil, arka taraftan araba ile çıkmak da mümkün. Bu yol Kars Çayı ile arada kalan vadiden kıvrılarak ilerliyor ve etkileyici bir manzaraya sahip. Kalenin arka tarafındaki bu yolu keşfederken Devlet Konservatuvar binalarını bir de yukarıdan seyrediyoruz.

Kaleden Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı

Kalede göğe yakın şekilde geçirdiğimiz hafızalarımızda hep ayrı bir yeri olacak anları geride bırakarak inişe başlıyoruz. İniş yolunun sol tarafında, kaleye komşu iki ayrı tarihi yapı daha bulunuyor. Bunlardan ilki kentin en büyük Osmanlı dönemi camisi ve hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde görmeye alıştığımız isme sahip olan Ulu Camii. Sultan İbrahim döneminde 1643 yılında yaptırılan cami, Rus işgali sonrası tahribata uğramış. Daha fenası, I.Dünya Savaşı esnasında korkunç bir katliama tanıklık etmiş. 300’e yakın Türk, Ermeniler tarafından Ulu Cami’ye hapsedilmiş ve yakılarak öldürülmüş maalesef 🙁 Caminin mihrabında bu katliama dair izler halen görülebiliyor…

Ulu Camii ve Kümbet Camii (On İki Havariler Kilisesi)

Ulu Camii’nin hemen karşısında bulunan Beylerbeyi Sarayı, 1579 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. İki katlı sarayın tamamı, kentin birçok noktasındaki tarihi binalara benzer şekilde kesme bazalt taşından inşa edilmiş. 1918 yılına kadar Hükümet Konağı olarak kullanılan bu saray sonra terk edilmiş ve çok yakın bir zamana kadar atıl olarak bırakılmış. 2017’de başlanan restorasyon bu yıl başında tamamlanmış ve şu an saray bir otel (VE Hotels) olarak işletiliyor.

Beylerbeyi Sarayı

Tarihi Meydan

Tarihi meydana iner inmez Kars’ın en eski ve en etkileyici yapılarından biri olan eski adıyla On İki Havariler Kilisesi olan Kümbet Camii karşısında duruyoruz. 10.yüzyılda bölgede hüküm süren Ermeni Krallığı döneminde yaptırılan kilise yine kesme bazalt taşından yapılmış ve son derece etkileyici bir mimariye sahip. Selçuklu mezarlarından bildiğimiz “kümbet”e olan benzerliği ile verilen ismi son derece hak ediyor.

On İki Havariler Kilisesi – Kümbet Camii

Dış mimarisinden oldukça etkilendiğimiz caminin iç mimarisine daha bir hayran kalıyoruz. Selçukluların Anadolu’ya girmesiyle 11.yüzyıldan itibaren camiye çevrilen yapıda, Hristiyan ve İslami unsurların karışımı ile beraber iç mimari oldukça orjinal bir hale bürünmüş. İnce tonozlu pencereler, yapının içine giren ışığın büyüleyici bir etki yaratıyor. 12 metre genişliğe sahip kubbeye de bakmaya doyamıyor insan…

Kümbet Camii’nin Kubbesi

Rus işgalinde kilise, sonrasında tekrar camii, cumhriyet döneminde bir süre müze sonra tekrar camii statüsüne dönüşen bu emektar eser kesinlikle Kars’taki en güzel yapılardan biri…

Kars Kalesi silüetiyle Kümbet Camii

Kümbet Camii’nin hemen altında şehrin önemli simgelerinden biri olan Evliya Camii olarak da anılan Ebü’l Hasan Harakani Camii bulunuyor. Hasan Harakani, ismi yeteri kadar bilinmeyen (ben bu gezi sayesinde duydum ve öğrendim) Selçuklu döneminde Anadolu’nun Türkleşmesi’nde önemli katkıları olan önde gelen şahsiyetlerden biriymiş. Döneminin tasavvuf önderlerinden olan Harakani’nin dünya görüşüyle, kendisinden sonra Anadolu’da yaşayacak Mevlana ve Yunus Emre’yi etkilediği düşünülüyor.

Ebü’l Hasan Harakani (Evliya) Camii

Aslında caminin olduğu alanda ilk olarak Sultan Alparslan’ın Hasan Harakani için yaptırdığı bir türbe bulunuyormuş. Bundan yaklaşık 500 yıl sonra, III.Murat döneminde türbenin yanına bir cami yaptırılmış. Cami, en son1998 yılında restore edilerek mevcut haline gelmiş. Bu alan aslında türbe, cami ve caminin arkasında kültür merkeziyle bir külliye olarak anılıyor. Külliyenin giriş kapıları, kültür merkezinin taş mimarisi ve elbette caminin kendisi de güzel ama bizi en çok etkileyen Kars’a özgü mimarisi ve rengiyle caminin minaresi oluyor.

Kars Tarihi Merkez

Kars’ın tarihi merkezinde her köşede karşımıza ayrı bir yapı çıkıyor. Kars Çayı boyunca kale eteklerine doğru yürüdüğümüzde sıra sıra Osmanlı dönemi eserlerini görüyoruz. Önce Vaizoğlu Camii, sonra çevresindeki hamamlarla Taşköprü karşılıyor bizi. Kentin en güzel yapılarından olan Taşköprü, karların erimesiyle gürül gürül akan Kars Çayı’nın üzerinde tüm asaletiyle duruyor. Köprü üzerinden soluklanıp akan suları, çevredeki tarihi yapıları, kaleyi izliyoruz. Tüm bunların sade güzelliği ve ahengi karşısında mest oluyoruz…

Taşköprü

Taşköprü’nün her iki tarafında iki tarihi hamam bulunuyor. Bunlardan kale tarafındaki İlbeyoğlu Muradiye Hamamı kafe-restoranta (Raskolnikov) dönüşmüş ki bundan aşağıda daha detaylı bahsedeceğim. Karşı tarafta biraz daha aşağıda ise Mazlum Ağa Hamamı yer alıyor.

(Kars Çayı’nı vadi boyu izlediğinizde, yukarıda bahsettiğim gibi Katerina Sarayı’na ve Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na geliyorusunuz. Ayrıca kampüsü de geçerek devam ederseniz, akan çay üzerinde ikinci bir tarihi köprüye, Taşköprü-2‘ye ulaşıyorsunuz. İki köprü arası yürüyerek yaklaşık yarım saat, meraklılarına duyurulur.)

Namık Kemal Kültür Evi bahçesinden Kars Kalesi

Kale tarafından Kars Çayı’nın karşı tarafına geçtiğimizde yine bir çok tarihi yapıyı arda arda görüyoruz. Yavaş adımlarla sırasıyla Cuma Hamamı, Namık Kemal Kültür Evi, Laçin Camii ve Topçuoğlu Hamamı‘nı geride bırakıyoruz. Bunlardan Namık Kemal Kültür Evi’ne ayrı bir parantez açmak gerek. Vatan Yahut Silistre gibi eserleri ve fikirleriyle Atatürk’ü de etkilemiş bir tanzimat dönemi aydını olan Namık Kemal, 1.5 yıl kadar Kars’ta görev yapmış ve bu evde yaşamış. Kültür evi şu an Kars’ın önemli kültürel zenginliklerinden olan “aşık”lara adanmış ve bahçesine geçmişten bugüne bu halk kültürünü devam ettiren Karslı aşıkların büstleri dikilmiş. Biz buradan doğan merakla Kars akşamlarının geleneksel eğlencelerinden olan “aşık atışmasını” mutlaka görelim istedik, buna da aşağıda daha detaylı değineceğim.

Gece Taşköprü’den Kale

Kars tarihi merkez akşam saatlerinde ayrı bir canlanıyor ve keyifli hale geliyor. Tarihi yapılardaki ışıklandırma da ayrı bir renk katıyor. Dolayısıyla tarihi merkezi bir de akşam saatlerinde ayrıca ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.

Fethiye Camii – Kars Baltık Mimarisi

Ruslar 45 yıl kaldıkları Kars’a gerçekten önem vermiş ve ciddi anlamda yatırım yapmışlar. Çoğu halen ayakta olan bu yapıların mimarisi, birbiriyle olan uyumu ve düzeni, kentin çehresini güzelliştirip ayrı bir hava katmış. Baltık mimarisi ürünü olarak anılan bu yapılardan ilki ve en güzeli Fethiye Camii, Rus işgali sırasında kilise (Aleksandr Nevski veya Kazak Kilisesi) olarak inşa edilmiş. Cumhuriyet döneminde bazı kamu kurumları tarafından kullanıldıktan sonra uzun bir süre kapalı spor salonu olarak kalmış. 1985 yılından itibaren de camiye çevrilmiş.

(Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, fethedilen kentlerdeki en büyük kilise camiye çevrilir diğerlerine dokunulmazmış. Dönüşüm sonrası da camiye genelde “Fethiye” ismi verilirmiş, benzer nedenlerle cami bu adı almış olsa gerek.)

Fethiye Camii-1
Fethiye Camii-2

Fethiye Camii’nin önünden geçen Gazi Ahmet Muhtar Paşa Caddesi üzerinden merkeze doğru yürümeye başlıyoruz. Bu cadde üzerinde yine Rus Baltık mimarisine sahip birçok yapı görüyoruz. Parelelindeki caddeler Atatürk Caddesi ve Haydar Aliyev Caddesi ile bu iki caddeyi kesen Faikbey Caddesi bu yapılara ev sahipliği yapan kentin en önemli caddeleri. Bu caddelerde özgün mimariye doyacağamız birçok örnekle dolu güzel bir yürüyüş bizi bekliyor…

Baltık Mimarisi
Kars Polisevi Binası

Faikbey Caddesi ile Gazi Ahmet Muhtar Paşa Caddesi’nin hemen kesişiminde güzel bir konak yer alıyor. Sanat galerisi olarak da kullanılan Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı, adından anlaşılacağı gibi 1877-1878 Rus Savaşı Kafkasya Cephesi komutanlığını yapmış bu paşaya ithaf edilmiş. Konakta paşanın hayatına ait bilgiler ve bazı kişisel eşyalarının yanı sıra diğer kafkas cephesi komutanlarından bazıları tanıtılıyor.

Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı
Kars Belediye Binası
İsmet Paşa İlkokulu

Gazi Ahmet Muhtar Paşa Caddesi’nin sonuna geldiğimizde kentin en bilinen ve güzel yapılarından ikisi bizi bekliyor. U şeklindeki mimarisiyle İsmet Paşa İlkokulu ve hemen ilerisindeki Eski Borsa Binası, Baltık mimarisi yapılarını görmek için yaptığımız yürüyüşün son durakları oluyor. Bu güzel yürüyüşü taçlandırmak için daha iyisi olamazdı doğrusu…

Eski Borsa Binası
Kars’ın güzel caddeleri…

Kafkas Cephesi Harp Müzesi

Şehrin görece uzak kısımlarında iki tane gezip görülmeye değer müze bulunuyor. Yukarıda da değindiğim gibi biz bu iki bu müzeye de Ani ve Çıldır’ı da gezmek için ayarladığımız taksiyle, aynı gün gittik. Sabah önce Kafkas Cephesi Harp Müzesi‘yle başladık.

Kafkas Cephesi Harp Müzesi 2012 yılında, aslen “Yeni Tabya” adıyla 1803 yılında şehrin savunması amacıyla kurulan ancak daha sonra 1828’deki Rus baskını sonrası tabyadaki tüm askerlerin şehit olmasıyla “Kanlı Tabya” olarak anılmaya başlanan orjinral tabya binasına kurulmuş. Bu tabya, şehirde Ruslara karşı savunma amacıyla farklı zamanlarda kurulan 46 tabyadan sadece biri, ve sayıyla Kars ülkemizde en çok tabya bulunan şehir konumunda.

Kafkas Cephesi Harp Müzesi

Müzede şehrin tarihçesi, Osmanlı-Rus Savaşları, Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi ile ilgili bilgilerin yanı sıra tabya binasındaki revir, mutfak, yatakhane gibi kısımlar mankenlerle canlandırılmış. Girişin hemen solunda yer alan savaş canlandırması için yapılan oda, aynalarla ve ışıklandırma ile etkileyici dizayn edilmiş.

Müzenin etkileyici mimarisi
Müzeden – Savaş Canlandırması

Müzeyi gezdikten sonra binanın arka tarafına geçiyoruz. İşte o zaman binanın gerçekten toprağın altına kazılmış bir tabya olduğunu görüyor ve anlıyoruz. Çevresindeki tümseklerden oluşan tabyaları da yakından görüyoruz. Geçmişte sınır şehri veya daha yaygın kullanımla bir serhat şehri olmak gerçekten zor. Sürekli bir savaş tehdidi altında yaşamak, tabyalarla kuşatılmak şehrin en büyük gerçeği haline dönüşüyor…

Kanlı Tabya – Müze Binası

Müze bahçesinde yer alan ve Kazım Karabekir Paşa Vagonu olarak da adlandırılan “Beyaz Vagon”, 1921 yılında imzalanan Kars Antlaşması için şehre gelen Rus generalleri tarafından Kazım Paşa’ya hediye edilmiş. Bu vagon bir dönem Kars-Erzurum arası seferlerde kullanılmış. Müzeye de ayrı bir hava kattığını söyleyebilirim.

Kazım Karabekir Paşa Vagonu

Kars Peynir Müzesi

Türkiye’nin ilk peynir müzesi, Kars Peynir Müzesi, 2022 yılında kurulmuş. Hatta biz ziyaret ettiğimizde resmi açılışı henüz yapılmamıştı 🙂 Yine şehirdeki tabya yapılarından birine kurulan müze gerçekten oldukça orjinal ve sadece ülkemizde değil dünyada peynir kültürü olan Kars’ın bu kültürünü çok iyi yansıtan bir yer olmuş.

Kars Peynir Müzesi

Müzede şehrin kısa tarihçesinin anlatımı ile başlanıyor. Bölgeye özgü çiçek ve otlar ile büyükbaş hayvanların özelliklerinin anlatıldığı kısımları görüyoruz. Dolayısıyla peynir üretiminde kullanılan sütte hayvanların yediği ot ve çiçeklerin etkisini öğrenerek başlamış oluyoruz.

Peynir Müzesinden-1

Sonrasında özellikle Kars’a özgü gravyer peynirinin yapım aşamalarının detaylıca anlatıldığı ve canlandırıldığı kısma geliyoruz. Hemen ardından yine Kars’a özgü diğer önemli peynirler olan eski kaşar, çeçil peyniri, küflü çeçil peyniri gibi çeşitlerin detay anlatımını görüyoruz. Bunlar dışında daha az bilinen farklı peynirler için de açıklamalar ve anlatımlar bulunuyor.

Peynir Müzesinden-2

Müzenin kurgusu, tasarımı ve özellikle de ışıklandırması gerçekten çok güzel. Meraklısı olmayanlar için bile bu müzenin çok şey vaadettiğini söyleyebilirim. Gezi sonrası müze girişinin yan kısmında bulunan kafe tarafında peynir tadımı yapabilir veya peynir satın alabilirsiniz.

Peynir Müzesinden-3

Peynirden bahsetmişken Boğatepe Köyü‘ne de değineyim. Peyniri ile meşhur bu köy özellikle kahvaltı için tercih ediliyor. Kars merkezde “Boğatepe Köy Mandırası” isimli peynirci dükkanları bulunuyor, bunlardan alışveriş yapabilirsiniz. Kars’ta yaşayan kadim halklardan olan Malakanlar peynir kültürünün gelişmesinde önemli rol oynamış. İsmini bu kadim halktan alan “Malakan Peynircilik” de iyi bir alternatif olabilir.

Ani Harabeleri

En az Kars şehir merkezi kadar görmeyi arzuladığımız Ani Harabeleri‘nde sıra… Daha önce anlaştığımız taksi ile Ermenistan sınırında yer alan Ani’ye yaklaşık 40 dakikada ulaşıyoruz. Bölgede zamanının en büyük şehirlerinden biri olduğu bizi karşılayan şehir surlarından anlaşılıyor. Ne yalan söylemeli, böyle görkemli bir giriş beklemediğimizden Ani daha ilk bakışta bizi etkisi altına almayı başarıyor…

Ani Harebeleri – Surlar

İlk olarak Urartular’a ev sahipliği yaptığını bilinen Ani, en şaşaalı dönemini 10.yüzyılda Ermeni Kralları II.Smpat ve onun oğlu Gagik yönetimi altında geçirmiş. Nüfusu 100.000’i bulan bu devrin sonunda Ani, 11.yüzyılın ortalarında önce Bizanslıların, sonra da 1064 yılında Sultan Alparslan liderliğindeki Selçuklu hakimiyeti altına girmiş. Selçuklu sonrası Gürcüler, Celayirliler, Karakoyunlular, Timur ve Osmanlı hakimiyeti altındaki bölge, 16.yüzyıldali Osmanlı-İran Savaşı sonrası terk edilmiş. Birçok uygarlığın hüküm sürmesi sonucu Ani’de, çok kültürlü ve katmanlı bir yapı oluşmuş ki gezerken buna yakından şahit oluyoruz.

Ani- Aslanlı Kapı
Ani’de Kalıntılar ve Vadi

Ani coğrafi konum itibarı ile üç tarafı nehirlerle (Arpaçay ve Alacasu) ve vadilerle çevirili. Sadece kuzey tarafı doğal bir korumaya sahip olmadığından, bu taraf da surlarla çevrilmiş. Doğudan güneye doğru uzanan vadi, aynı zamanda bir yeraltı şehri. Kapadokya’yı da andıran mağaralarla dolu vadi arkadaki karlı dağlarla kaplı silütle beraber eşsiz güzellikte, bir müddet durup sadece seyrediyoruz…

Şehrin içinden surlar

Harabelerde yer alan Selçuklu eserlerinden biri, Selçuklu Sarayı, Ani’nin kuzeybatı sınırında yer alıyor. Mağaralarla dolu vadiye komşu bu yapının kapısı üzerindeki yıldız motifleri ve taş işçiliği kayda değer güzellikte. Saray aslen iki katlı olarak inşa edilmiş ancak ahşap olan ikinci kat zamanla yıkılmış, günümüze sadece zemin ve bodrum katı ulaşabilmiş. Neredeyse bin yıllık geçmişe sahip bu yapı, Anadolu’daki ilk Türk eserlerinden biri olmasıyla da ayrı bir öneme sahip.

Ani’de Selçuklu Sarayı
Gagik Kilisesi’nden Kalanlar

Ani’de birçok kilise bulunuyor. Bunlardan en büyük ve etkileyici olanlardan biri Gagik Kilisesi, (diğer adıyla Aziz Grigor Kilisesi) üç katlı-kubbeli bir yapıymış ancak yıldırım düşmesi sonrası küçük bir kısmı ayakta kalmış. Bu kilisenin biraz ilerisinde St.Gregory Kilisesi (Abughamrents Kilisesi) bulunuyor. 1035 yılında inşa edilen bu kilise Ani’deki en iyi korunmuş yapılardan ve harabelerin simgelerinden biri.

St.Gregory Kilisesi

Ani’deki en etkileyici yapılardan biri de Ebu-l Menuçehr Camii. Yine Anadolu’daki ilk Selçuklu eserlerinden biri olan bu camii (1064’te inşa edilmiş), Arpaçay’a komşu konumuyla kendine has bir güzelliğe sahip. Klasik minare mimarisinden farklı olarak, minaresinin en yüksek noktası şerefesi. Caminin çevresinde çeşitli mezarlar ve eski evler dikkat çekiyor.

Ebu’l Menuçehr Camii – Arpaçay

Ani’nin en görkemli yapısı olan Ani Katedrali, 1001 yılında tamamlanmış. Katedralin mimarı Tiridat, aynı zamanda Ayasofya Camii’nin kubbesini onaran ustaymış. Selçuklu fethi sonrası camiye çevirilip Fethiye Camii ismini alan bu yapının kubbesi depremlerde yıkılmış. Katedralin içine girip gökyüzünü izlemek ilginç bir deneyim oluyor…

Ani Katedrali
Tigran Honents – Ermenistan sınırı

Ani Katedrali’nin biraz doğusunda, Ermenistan sınırında Tigran Honents Kilisesi yer alıyor. İsmini kiliseyi yaptıran tüccarın isminden alan 13.yüzyıla ait bu kilisenin özellikle içini süsleyen freskler görülmeye değer.

Ani’de güneydeki tepede yer alan Kızkale, Arpaçay kıyısına doğru görülebilecek Rahibeler Manastırı ve Genç Kızlar Kilisesi, Ani Katedrali’ne komşu Holy Saviour Kilisesi gibi daha birçok yapı bulunuyor. Her köşesinden tarih fışkıran Ani Harabeleri’ni hakkıyla gezebilmek için en azından 3 saatinizi ayırmanızı tavsiye ediyorum.

Çıldır Gölü

Ani’den ayrılıp rotamızı Çıldır Gölü‘ne çeviriyoruz. Ani Harabeleri, Kars’ın doğusunda Çıldır Gölü’yse kuzeyinde yer alıyor ve maalesef Kars’a kadar geri gidip göle doğru gitmemiz gerekiyor, başka yol yok. Neyse ki mesafe uzak sayılmaz, yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk sonrası göle ulaşıyoruz.

Çıldır Gölü-1

Gölün kıyısında ilerlemeye başladığımız andan itibaren yakınlardaki dağlardan eriyen karlarla dolup taşan pınarları görüyoruz bir bir. Çıldır Gölü, Türkiye’nin en yüksekteki göllerinden biri ve Aralık-Nisan ayları arasında buz tutmuş oluyor. Gölün asıl esprisi de bu aylarda zaten. Donmuş göl üzerinde kızaklarla gezmek ve donmuş gölde kadim geleneklerle yapılan balık tutma aktivitesini gözlemlemek eşi benzeri bir deneyim olacaktır. Bizse gölün ve çevresindeki sert coğrafyayı izlemekle yetiniyoruz bu seferlik…

Çıldır Gölü-2

Göl kenarında bir otel-restorant tarzında hizmet veren 5 odalı Arpaçay Kütük Ev çok şirin bir yapı. Özellikle kış aylarında oldukça yoğun olduğunu tahmin ettiğimiz bu otel bizim gittiğimiz dönemde oldukça sakindi. Kışın buz üzerinde giden kızaklar ve yaz aylarında suyun üzerinde gezi yapabildiğiniz tekne, göl kenarında dinlenmede kendi zamanlarının gelmesini bekliyorlar…

Kışın buz üzerinde giden kızaklar
Göl kenarındaki “Kütük Ev”

Sarıkamış

Kars’a gelmişken Sarıkamış’ı da görmeden gitmeyelim istiyoruz ve soluğu Sarıkamış’a giden minibüslerin kalktığı eski garajda alıyoruz. Doğu Anadolu’nun bahar gelmiş verimli topraklarını ve heybetli Allahuekber Dağları’nı seyrede seyrede 45 dakikada Sarıkamış‘a ulaşıyoruz.

Allahuekber Dağları

Yol boyu bu dağların binlerce askerimize mezar olduğunu düşünmek tüylerimizi ürpertiyor. Gerçeklikten uzak hayaller peşinde yok olan bu hayatlar için kan ağlamamak elde değil. Tarih kitaplarında geçmişten ders alıp benzer hataları tekrarlamamak için yapılan yanlışlara odaklanmak gerekirken, biz daha çok başarılara odaklanan bir eğitimden geçiyoruz. Oysa başarılarar kadar başarısızlıkları, hüsranları en ince ayrıntısına kadar inceleyip anlamak daha değerli değil mi?

Sarıkamış Şehitliği Anıtı-1

Sarıkamış merkeze gelince yürüyerek Sarıkamış Şehitler Anıtı‘na yürüyoruz. 1000’den fazla şehitimizin isimleri bu anıtta yer alıyor ve dikkat çekici bir şekilde çoğunluğunu Tokatlılar oluşturuyor (Hey Onbeşli Onbeşli türküsü hemen aklımıza geliyor). Allahuekber Dağları’nda 90000 civarında askerin şehit düştüğü düşünülüyor ama birçoğunun naaşının yeri bilinmiyor veya bulunamamış…

Geniş bir alanda yapılan anıtın bakımlı olduğunu söylemekse zor. Hemen karşısına yapılan yeni şehitlik anıtını da kapalı olduğu için gezemiyoruz. Böyle olunca da Sarıkamış’ta biraz hayal kırıklığı yaşıyoruz.

Sarıkamış Şehitliği Anıtı-2

Kars’ta olduğu gibi Sarıkamış’ta da Ruslar bir dönem hüküm sürmüş. Özellikle askeriyeye ait kampüste Ruslar’dan kalan yapılar görülebiliyor. O dönemden kalan en önemli yapı ise Katerina Köşkü. Sarıkamış ormanlarının şehre bakan eteklerine kurulan köşke, uzaktan bile bakınca ne kadar görkemli ve büyük olduğu anlaşılıyor. Ne var ki bu terk edilmiş yapı maalesef çok bakımsız bırakılmış, son dönemde Sarıkamış’a turistlerin gelmesiyle ziyaret edilir olmuş. En kısa zamanda hak ettiği değeri gören bir hale getirilir umarım…

Sarıkamış – Katerina Köşkü

Sarıkamış’a da kışın gelmek daha anlamlı. Türkiye’de tek olan kristal özellikli meşhur Kars karını yakından görüp, merakınız varsa kayak keyfi yapmak için Sarıkamış Kayak Merkezi çok cazip. Merkezin biraz dışında bulunan oteller bölgesi, kış turizminin oldukça geliştiğini gösteriyor. Aralık-Mart ayları arasındaki 4 aylık dönemde bir Sarıkamış planı düşünülebilir.

Gastronomi

Kars’ta gezilecek yerler kadar gastronomi kültürü ve yöreye ait özgün yemekler öne çıkıyor. Kentte de Kars mutfağını yansıtan azımsanmayacak bir restorant çeşitliliği bulunduğunu söyleyebilirim. Bunlardan ilki Faikbey Caddesi üzerindeki Hanımeller Kars Mutfağı, “Tek rakibimiz Anneniz” sloganı ile müşterilerini karşılayıp iddalı bir başlangıç yapıyor 🙂 Mekanın içerisi nostaljik ve çok şirin bir şekilde döşenmiş, yemekleri daha tatmadan gönlümüzü fethediyor.

Hanımeli Kars Mutfağı

Yöresel yemeklerden “Piti” ve “Ayran Aşı”nı tadıyoruz. Piti, altında ince küçük yufka ekmeklerin bulunduğu haşlanmış koyun budunun, nohut ve et suyu ile beraber ervis edildiği oldukça besleyici bir yemek. “Ayran Aşı” ise yoğurt veya yayla çorbasının biraz değişiği. Temel farkı içindeki otlardan (kişniş, dere otu ve maydanoz) ve soğuk servis edilmesinden geliyor. Biz tattığımız bu iki yemeği de beğendik, gelmişken denemenizde fayda var.

Kars’ın en ünlü ve bilinen restorantı, tarihi merkezdeki konumuyla da hemen dikkatinizi çekecek, Kaz Evi dersek herhalde yanlış olmaz. Adından da anlaşılacağı üzere alameti farikası kaz yemekleri olsa da diğer özgün Kars yemeklerini de bulabilirsiniz. Pilavla servis edilen kaz eti lezzetli ama şahsi görüşüm bir kırmızı et veya balık etinin yerini tutmaz 🙂

Kaz Evi’nden

Kaz Evi’nin biraz aşağısındaki Pushkin Cafe-Restaurant, kentin en bilinen ve turist çeken mekanlarından bir diğeri. Mekan tasarımı yine çok güzel, kentte saat fark etmeksizin keyifle vakit geçirebilecek mekanlardan biri.

Yeri gelmişken; Kars’ın edebiyatla oldukça içiçe bir şehir olduğu mekanlara verilen isimlerden anlaşılıyor ve çok hoşumuza gidiyor. Rus edebiyatı (Pushkin, Raskolnikov, Dostoyevski) biraz kayrılmışsa da o kadar olur diyoruz 🙂 Orhan Pamuk’un romanı “Kar”ı gelip Kars’ta yazması boşuna değil, bunu da çok net anlıyoruz.

Pushkin Cafe-Restaurant

Bunun dışında yine merkezde birbirine çok yakın mesafelerde Kars mutfağı ile öne çıkan Gastrokars, özellikle balık yemek için tercih edilebilecek Düşler Sokağı, her türlü yemeği bulabileceğiniz benimse daha çok tatlıları için önereceğim Sütlü Çardak tercih edilebilecek diğer mekanlar. Bu mekanların yemekleri kadar iç tasarımı ve atmosferi de güzel deneyimler vaad ediyor.

Gastrokars

Yukarıda bahsettiğim üzere Taşköprü’nün kale eteğine bakan tarafında yer alan Raskolnikov Kafe-Restorant, aslen hamam olan yapının içine kurulmuş çok özgün bir mekan. Kars Çayı’nın üzerindeymiş hissi veren dış kısmı manzarası, iki ayrı bölümü olan iç kısmı da her yerde deneyimleyemeceğiniz otantik atmosferi için tercih edilebilir. Biz ikincisini yapıp içeriye oturduk, ve çok güzel vakit geçirdik. Raskolnikov’un Hatay mutfağı ağırlıklı bir menüsü var ve yerel mutfaktan biraz uzaklaşıp çeşitlilik katmak için iyi bir alternatif.

Raskolnikov Restaurant

Kars’ta akşam yemeğinden sonra bazı mekanlar “aşık atışması” seansı düzenleyip ardından “Kafkas Halk Dansları” gösterisi sunuyor. Biz de bir akşamımızı merak ettiğimiz bu yöresel etkinliğe ayırdık. Bunun için yine tarihi merkezde yer alan Kale Cafe Restorant’ı tercih ettik. Özellikle, aşıkların birbirleriyle ve izleyenlerle sürekli diyalog halinde olduğu “aşık atışması” her yerde yaşanamayacak çok keyifli bir deneyim. Yaşamadan gelmeyin derim…

Aşık Atışması

Gezi Tarihi: Mayıs 2022

Kitap Önerisi: Kar-Orhan Pamuk

You may also like...

1 Response

  1. Ahmet dedi ki:

    Maaşallah, 👏👏Çok güzel anlatım, gidesim geldi..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir