Eşsiz Bir Coğrafya: Kapadokya
Türkiye’nin hatta dünyanın en ilginç coğrafyalarından biridir Anadolu’nun ortasındaki Kapadokya bölgesi, nam-ı diğer “Güzel Atlar Ülkesi”. Kendisini çevreleyen 3 volkanik dağın; Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Göllü Dağ’ın püskürttüğü lavlarla oluşan tabakaların rüzgar, yağmur gibi faktörlerle aşınması sonucu milyonlarca yıl önce oluşan bu bölge, elverişli yapısıyla ilk çağlardan itibaren insanlara ev sahipliği yapmış. Sonuç olarak Kapadokya’da insanı hayrete düşüren çok orjinal doğal güzelliklerin yanı sıra, insanlık tarihi gelişimine tanıklık edilecek şekilde çok enteresan birçok örnek de görülebiliyor. Böyle olunca bölgenin cazibesi katlanarak artıyor…
Kapadokya’nın kalbi Göreme, Ankara’dan yaklaşık 3 saat, Nevşehir merkezden de 20 dakikalık bir uzaklıkta. Bölgede görülecek saymakla bitmeyecek kadar fazla yer var, en iyi seçenek merkeze Göreme’yi alıp orada konaklamak ve çevreyi gezmek olacaktır. Böylece bölgenin atmosferini en fazla hissedeceğiniz yerde daha fazla vakit geçirebilecek ve diğer yerlere de oldukça makul bir mesafede olacaksınız. Mevsim olarak Kapadokya’yı ilkbahar veya sonbahar aylarında ziyaret ederseniz daha verimli ve konforlu bir gezi olacaktır. Malum çoğunlukla açık havada olacaksınız, çok sıcak veya soğuk havalar gezi kalitenizi düşürecektir.

Göreme
Göreme, çevresi ve içi peri bacalarıyla dolu, her anında kendinizi bu dünyada değilmişsiniz gibi hissedebileceğiniz masalsı bir yer. Konaklayacağınız yeri de peri bacalarının içine kurulan mağara-otellerden birinde yaparsanız bu hissiyatınız daha da kuvvetlenecektir. Sırası gelmişken “Peri bacaları” adlandırmasının sebebine değinmek gerekirse; insanların yüzyıllar önce doğanın kendi kendine oluşturduğu insan elinin değmediği bu mucizevi yapının ancak periler tarafından yapılmış olabileceğine inanması ve şekillerinin bacaya benzemesi nedeniyle bu isim ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelmiş. (Hatta dünyaya da “fairy chimneys” adıyla yayılmış).

Göreme kent merkezinin çok yakınında Göreme Açık Hava Müzesi diye ayrı bir alan bulunsa da kent merkezinin de açık hava müzesinden pek bir farkı yok. Sokaklarında yürürken, kafe-restoranlarında bir şeyler yiyip içerken büyüleyici atmosferi içinize işleyecek.


Göreme’de aşağıdan çevreyi izlemek de çok keyifli ama yukarıdan bu eşsiz manzarayı seyretmek kesinlikle başka bir şey. (Bunun doruk noktası da balon turu, onu aşağıda detaylıca anlatacağım). Çevredeki seyir tepesine gün batımına az bir zaman kala çıkmanızı özellikle tavsiye ediyorum. Tepeye çıkarken yükseldikçe birbirinden ilginç manzaralar göreceksiniz. Tepede de gün batarken önünüzde uçsuz bucaksız bir peri bacası tarlası ve peri bacalarından yansıyan bir renk cümbüşü olacak…


Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme merkezden sonra geziye 2 km uzaklıktaki Göreme Açık Hava Müzesi‘nden devam etmek kanımca en iyi tercih olacaktır. Bu müzede Kapadokya’nın uygarlıklar tarihi açısından bilgi sahibi olurken, özellikle Hristiyanlık için büyük öneme sahip birçok yapı göreceksiniz.
Kapadokya’nın tarihçesinden kısaca bahsetmek gerekirse; ilk yerleşimin 10 bin yıl önce başladığı tahmin edilirken Asurlular ve Hititler bölgede hakimiyet kuran ilk medeniyetler olmuş. Sonraları sırasıyla Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi büyük imparatorlukların yönetimine girmiş. Bunlardan Büyük İskender döneminde imparatorluğa bağlı bir statüde de olsa “Kapadokya Krallığı” kurulmuş. Bu krallığın sonu da 1.yüzyılda Romalılar tarafından getirilmiş ki bu dönem aynı zamanda gördükleri zulüm nedeniyle Ortadoğu’dan Anadolu’ya sığınan ilk Hristiyanların Kapadokya’ya yerleşmeye başladığı dönem oluyor.

MS 4.yüzyıldan itibaren bölgede Hristiyanlığın giderek yayılmasıyla Göreme’de kayalardan yontulmuş mağaların için birçok manastır ve kilise kurulmuş, ve bunlar 1000 yıl kadar çok aktif olarak faaliyet göstermiş. Açık Hava Müzesi’nde toplamda 27 tane kilise bulunmakla beraber bunlardan 9’u; Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Azize Catherine Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise halka açık durumda, diğerleri güvenli olmadığı için ancak dışarıdan görülebiliyor.

Buradaki en dikkat çekici yapı, hemen örenyeri girişinin yanında bulunan Kızlar ve Erkekler Manastırı (diğer adıyla Rahibeler ve Rahipler Manastırı). Kızlar Manastırı’nın aslı kayalardan oyulmuş 7 kattan oluşuyor ancak günümüzde sadece ilk 2 katı gezilebiliyor. Hemen karşısındaki Erkekler Manastırı da aslen 4 katlı ancak sadece ilk katı açık durumda. 11.yüzyılda inşa edilmiş bu iki manastırda kalan öğrenciler, Hristiyan öğretileri alıp çevreye dağılır ve Hristiyanlığı yaymaya çabalarlarmış.
Girişteki bir diğer önemli yapı Aziz Basil Kilisesi, bölgede 11.yüzyılda Hristiyanlığın yayılmasına ve manastırların gelişiminde büyük pay sahibi olan dönemin Kayseri Psikoposu Aziz Basil’e adanmış.

Hristiyanlık için çok kutsal ve tarihi öneme sahip bu alanda özellikle üç kilise içindeki tasvir ve süslemelerle öne çıkıyor; Elmalı Kilise, Karanlık Kilise ve Tokalı Kilise. Özellikle Karanlık Kilise‘nin içindeki tasvirler, adı gibi karanlıkta kalmanın da getirdiği avantajla çok iyi korunmuş. Bu kiliseleri gezmenizi özellike tavsiye ederim. (Karanlık Kilise’ye girişte satılan ayrı bir biletle girildiğini hatırlatmakta fayda var.)
Çavuşin
Göreme-Avanos yolu üzerinde ve her iki yerleşime de yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Çavuşin, bölgenin tarihi köylerinden biri. Köy meydanına geldiğinizde birçok yıkık durumda yerleşim görseniz de bu köyde aktif olarak yaşam devam ediyor. Kendine has dokusu ve atmosferiyle kesinlikle çok orjinal bir yerde olduğunuzu hemen fark edeceksiniz.

Yakın geçmişe kadar Hristiyan nüfusun yoğun olarak yaşadığı Çavuşin’de bir çok eski kilise mevcut. Bunlardan köyün tarihi ile ilgili belgelerin de yer aldığı Çavuşin Kilisesi ve 5.yüzyılda kurulmuş köyün en eski kilisesi olan Vaftizci Yahya Kilisesi öne çıkıyor. Köyün tarihi sokaklarında dolaştıktan sonra kayalık alana çıkıp eski yerleşimleri yakından görmeyi ve Çavuşin’in muhteşem dokusuna yukarıdan bakmayı ihmal etmeyin.


Paşabağ
Çavuşin’den Avanos’a giden yol üzerinde bulunan Paşabağ, Rahipler Vadisi olarak da anılıyor. Kanımca bölgedeki en güzel peri bacaları burada bulunuyor. Mantar görünümündeki şekilleri ve fizik kurallarını alt üst eden tepe kısımları ile birbirinden güzel peri bacalarını seyretmeye doyum olmuyor.

Paşabağ’ın Rahipler Vadisi olarak anılmasının sebebi zamanında rahiplerin bu bölgedeki peri bacalarına oyduğu odalarda inzivaya çekilmesiymiş. Vadinin büyüleyici doğal güzelliğini ve kalabalıktan uzak huzur veren dingin atmosferini görünce rahiplerin inziva için neden burayı seçtiğini çok iyi anlayacaksınız 🙂


Zelve
Paşabağ’dan sonra sırada Zelve var ki Kapadokya’daki en görülesi yerlerden biri. Zelve, Kapadokya bölgesindeki en eski ve uzun süreli yerleşimlerin bulunduğu vadi olması ile öne çıkıyor. Hristiyanlığın da bölgedeki ilk merkezlerinden biri, bazı rivayetlere göre de birincisi. Dolayısıyla burada da yine çok fazla kilise ve manastır bulunuyor.


Zelve’deki kaya evlerde çok yakın bir döneme, 1950’li yıllara kadar yerleşim bulunmaktaymış. Daha sonra eski yerleşimlere 2 km mesafede yer alan günümüzdeki Zelve Köyü kurulmuş ve burada yaşayanlar o köye taşınmış. Terk edilmiş olsa bile yaşamın izleri Zelve’nin her yerine sinmiş; kayalardan oyulmuş evlere, pencerelere, sıra sıra merdivenlere ve vadinin ortasında bir anıt gibi duran minareye…

Vadideki kaya evlerin çoğunluğu güvenli olmadığı için kapatılmış ancak belirli bir mesafeden seyredilebiliyor. Ki bazı bölgelerde yıkıntıların olduğu da görülüyor, tedbirli olmakta fayda var.


Göreme Açık Hava Müzesi’nde olanlar kadar ünlü ve bilinir olmasalar da Zelve’de de birkaç tane kilise ve manastır bulunuyor. Bunların yanı sıra bir değirmen ve bir de tünel dikkat çeken diğer yapılar. Gerçi, Zelve Vadisi’ni gezerken her anında her köşesinde bir şeyler bulacaksınız, bunu garanti edebilirim…
Ortahisar
Kapadokya’da günümüzde de yerleşim olan önemli merkezlerden biriyle devam edeceğiz. Ortahisar, Göreme-Ürgüp karayolu üzerinde bulunuyor. Kasabanın hemen ortasında yükselen doğal kalesi ve kalenin eteklerindeki tarihi evler eşsiz bir görünüm oluşturuyor. Bizans döneminde bir kale haline getirildiği düşünülen, 90 metre yüksekliğindeki Ortahisar Kalesi‘nin içinde birçok tünel ve oda bulunuyormuş. Bu büyüklüğü ile Uçhisar Kalesi ile beraber Kapadokya’nın en büyük peri bacalarından biri konumunda.

Ortahisar’ı günümüzde de önemli bir merkez haline getiren yine çevresinde bulunan tüf kayalarının doğal bir koruma sağlamasıyla sebze-meyveler için birçok soğuk hava deposunu bünyesinde bulundurması. Bu doğal yapının geçmişten günümüze ihtiyaca yönelik kullanımını görmek ilginç bir deneyim olabilir. Ayrıca, bölgedeki ilk etnografik müze olma özelliğini taşıyan Ortahisar Etnografya Müzesi‘ni gezebilir, bu müzede Kapadokya’nın günlük yaşam ritüelleri, tarım, bağcılık, pekmez yapımcılığı, kaya oyma teknikleri gibi bölgenin tarihi boyunca önemli rol oynamış günümüzde de devam ettirilen faaliyetleriyle ilgili detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Ortahisar’a gelip kalesine çıkmamak olmaz. Zorlayıcı, zaman zaman da adrenalin dolu olsa da kalenin zirvesinden manzarayı izlemeye başladığınızda katlandığınız tüm zorluğa değdiğini düşüneceksiniz. Çevredeki tarihi evler, peri bacaları ve enteresan vadilerle beraber İshak Kalesi de büyüklüğüyle dikkatinizi çekecektir. İshak Kalesi ve Ortahisar Kalesi birbirine çok yakın ve bu iki kalenin tünellerle birbirine bağlantılı olduğu rivayet ediliyor. Yeterli zamanınız varsa bu kaleyi de yakından görebilirsiniz.

Ortahisar çevresinde gezilip görülebilecekler arasında Hallaç Manastırı, Kızılçukur Vadisi, Üzümlü Kilise, Cambazlı Kilise gibi yerler bulunuyor. Sonunda İbrahimpaşa Köyü‘ne ulaşacağınız Balkan Vadisi yürüyüş yolu da hiç pişman olmayacağınız güzellikte bir tercih olacaktır.

Uçhisar
Göreme-Nevşehir yolu üzerinde bulunan ve Nevşehir merkeze sadece 7 km uzaklıkta bulunan Uçhisar, konumuyla tarih boyu Kapadokya’nın giriş kapısı olmuş. Ortahisar’a benzer şekilde ortada yükselen kalesi ve çevresindeki tarihi evlerle Uçhisar da gözlerinizin pasını silecek güzellikte.

Uçhisar’ın bir diğer önemli özelliği kalesinin Kapadokya’nın en yüksek noktası olması. Böyle olunca özellikle gün batımında Kapadokya’nın güzelliğini yukarıdan izlemek için sayısız ziyaretçi Uçhisar’ı tercih ediyor. Çıkılacak yüzlerce basamak için harcayacağınız efor kesinlikle karşılıksız kalmayacak emin olabilirsiniz. Ortahisar’da da değinmiştim ama Uçhisar’da çok daha belirgin şekilde karşınıza çıkacak bir durum var. Çıkış yolunda zaman zaman kendinizi yeterince güvende hissetmeyeceğiniz, riskli durumlar olacak maalesef. Belki çıkmaya engel değil ama bu durum kısa sürede iyileştirilir umarım.

Zirveye çıktığınızda çay-kahve keyfi yapabileceğiniz bir çay evi sizi bekliyor olacak. Kapadokya’nın büyüleyici coğrafyasını zirveden çay-kahve keyfiyle izlemenin sonuna kadar tadını çıkarın. Çıkarken harcadığınız emeğin karşılığını daha da alabilmek için yukarıda kalma sürenizi uzatabildiğiniz kadar uzatın derim 🙂 Bunun için değerli birkaç bilgi daha vermek gerekirse; Uçhisar zirvesi Kapadokya’da Erciyes Dağı ve Hasan Dağı’nın ikisinin birden görülebildiği tek nokta. Ayrıca bu zirvede görülecekler arasında oyma mezarlar ve su sarnıçları da bulunuyor, böylelikle kalenin 1000 yıla uzanan tarihi dokusuna da tanıklık etmiş olacaksınız.


Kapadokya’nın en büyük ve ihtişamlı peri bacası olan Uçhisar Kalesi’nin yanı sıra Uçhisar’da 2 ayrı kale daha bulunuyor: Tığraz Kalesi ve Kara Kale. Bunlardan Tığraz Kalesi, Güvercinlik Vadisi’ne kadar uzanan yedi katlı yapısıyla geçmişte bir yer altı sığınağı olarak kullanılmış ve bu yönüyle oldukça enteresan.

Uçhisar’la Göreme arasında kalan Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın en güzel ve ilginç vadilerinden biri. İsmini bölgede 9.yüzyılda başladığı tahmin edilen güvercinlik yetiştiriciliğinden almış. Güvercinlik yetiştiriciliğine başlanmasının sebebi ise güvercin gübresinin bölgede en çok üretilen ürünlerden üzümün verimlilğini arttırmasıymış. Bunları öğrendikçe insan her şeyin mantıklı bir sebebinin olduğunu ve Anadolu’da geçmişten günümüze her türlü bilginin pratik edildiği çok kadim bir yaşam kültürü olduğunu düşünmeden edemiyor insan…

Balon Turu
Uçhisar Kapadokya’yı kuşbakışı görebileceğiniz en yüksek zirve diye belirtmiştim ama bunun elbette bir istisnası var, o da balon turuna katılmak 🙂 “Güzel Atlar Diyarı” o kadar güzel, o kadar çok şey vaat ediyor ki her anında apayrı bir keyif yaşıyorsunuz. Ama işte balon turu da tıpkı pastanın üzerindeki krema gibi, burada yaşanılan deneyimlerin doruk noktası…
Balon turuna katılmaya karar verdiğinizde bu hizmeti veren şirketlerden biriyle anlaşıyorsunuz ve balon turu yapacağınız gün çok erken saatlerde gelip sizi otelinizden alıyorlar. Çünkü bu turlar, bu aktivite için en güzel zamanda tam gün doğarken yapılıyor. Tabii hava şartlarının (yağış, rüzgar vb.) balon turu için elverişli olması gerekiyor. Balonlar, Göreme’nin girişine yakın olan boş ve düz bir araziden kalkıyor. Fiyatlar maalesef oldukça yüksek, turuna göre kişi başı 60-90 Euro civarında. (Aslında bundan birkaç yıl önce de fiyatlar benzerdi ama kur çok daha makul düzeydeydi…) Yine de hayatta bir kez yapılacak bir aktivite olarak değerlendirip imkanınız varsa paraya kıyın ve bu deneyimi yaşayın derim.


Balonlar peşpeşe hızla havalanırken müthiş güzel bir duygu hissetmeye başlıyorsunuz. Günün çok erken saatinde başlayan bu masalsı yolculuk, uyku sersemi bünyeye rüyadaymış etkisi yaratıyor, kendinizi çimdikleyebilirsiniz çünkü bu bir rüya değil 🙂 Balonda sürekli yer değiştirip ayaklarınızın altındaki Kapadokya’daki tüm güzellikleri bir kez de yukarıdan keşfetmek istiyorsunuz. Göreme, Uçhisar, Ortahisar, birbirinden güzel peri bacaları ve vadiler…


Göreme’ye yakın bir konumda olan ama gezi esnasında gidemediğimiz Aşıklar Vadisi‘ne balonla gidiyoruz. Balon vadinin içine kadar giriyor, peri bacalarına nerdeyse dokunabilecek kadar yakınız. Bu vadiyi görmeseydik kesinlikle bir şeyler eksik kalırdı…

Yakaşık 45 dakika – 1 saat süren balon turu hayatınızda unutamayacağınız eşi benzeri olmayan bir iz bırakacak, etkisinden bir süre çıkamayacaksınız. Tabii bu aktivite içinde bir miktar adrenalin de barındırıyor bunu da hesaba katmak gerekir. Şahsen ben balon turu esnasında kendimi güvende hissettim, bu anlamda bir sıkıntı görmedim. Ama itiraf ediyorum; bu turlar esnasında daha önce yaşanan kaza veya olaylarla ilgili de balondan indikten sonra haberim oldu 🙂 Sonuç olarak bunları bilerek rahatlıkla söyleyebilirim ki yine olsa yine yapardım ve yine yaparım…
Avanos
Göreme’den yaklaşık 8 km, 10 dakikalık uzaklıktaki Avanos, Kapadokya bölgesinin kuzey sınırını oluşturuyor. Hatta dokusuyla Kapadokya’dan bir miktar ayrılıyor. Kızılırmak’ın kıyısındaki bu şirin ilçe, çömlekçilik, halıcılık ve şarap yapımı ile öne çıkıyor. Avanos’a gelir gelmez karşınıza çıkan ilk yapı ırmağın iki kıyısını birbirine bağlayan Taş Köprü oluyor. 151 metre uzunluğundaki bu köprü 1900 yılında yapılmış. Bununla beraber Kızılırmak üzerine sadece yayalar için kurulmuş bir de tahta köprü (veya asma köprü) mevcut ki ırmak üzerinde biraz salınımlı ve maceralı bir yürüyüş yapmak için ideal 🙂

Kızılırmak’ın taşıyarak getirdiği kırmızı topraktan elde edilen kil, Avanos’ta geçmişten bu yana çömlekçilik sanatının gelişmesini sağlamış. Günümüzde de ilçede birçok seramik ve çömlek atölyeleri bulunuyor. Bu atölyelerde çömlekçilik sanatını yakından gözlemleyebilir ve mağazalarından alışveriş yapabilirsiniz. Avanos’ta bu anlamda görülebilecek en iyi yerlerden biri Güray Müze, sadece ilçenin değil Kapadokya’nın da en iyi müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu müzede çok özel seramik ve çömlekçilik ürünlerini görebilirsiniz.

Avanos’ta görülebilecek diğer yerler Selçuklu dönemine ait eserler olan Sarıhan Kervansarayı ve Alaadin Camii ile Dereyamanlı Kilisesi olarak özetlenebilinir. Kızılırmak kenarında yürüyüş yapıp, ırmak kıyısındaki kafe-restoranlarda bir şeyler yiyip içmek de Avanos’a gelmişken yapılacaklar arasında.

Özkonak Yeraltı Şehri
Kapadokya’da birbirinden güzel ve orjinal onca şey gördükten sonra artık hiçbir şey bizi etkilemez, şaşırtamaz diye düşünmemek lazım, hele ki henüz bir yer altı şehri görmediyseniz. İnsanların çok eski çağlarda güvenliklerini sağlamak amacıyla, karıncalar misali kurdukları bu şehirler insanı hayretler içerisinde bırakıyor…
Özkonak Yeraltı Şehri Avanos’un 14 km kuzeyinde İdiş Dağı yamaçlarına kurulmuş. Kapadokya bölgesinde 150-200 civarı olduğu düşünülen yer altı yerleşimlerinden bir tanesi olan Özkonak; bölgede Kaymaklı ve Derinkuyu ile beraber bilinen en büyük 3 yer altı şehrinden biri. Özkonak’ı gezerken merdivenlerle farklı katlara inip çıkacak, dar tünellerle oda ve galerilere kurulan bağlantıları göreceksiniz. Uyarmakta fayda var; bu antik dönem mühendislik harikası yeraltı şehri gezisi maalesef kapalı alan fobisi olanlar için çok da uygun değil.

Özkonak da diğer yeraltı şehirleri gibi birbirine tünellerle bağlı geniş galerilere sahip çok katlı bir yeraltı yerleşimi. Ancak Kaymaklı ve Derinkuyu’dan farklı olarak bir tek burada görebileceğiniz birtakım özellikleri de var. Örnek olarak bu yerleşimde, katlar arası haberleşmeyi sağlayacak şekilde açılmış dar ve uzun delikler bulunuyor. Bu delikler aynı zamanda oda girişleri kapatıldığında havalandırmayı da sağlıyormuş.

Bu yeraltı şehirlerinin yapılışındaki ana amaç düşmanlardan korunmak yani güvenlik gereği. Buna paralel olarak yeraltı şehirlerindeki tüneller de normal insan boyutlarından çok daha kısa olarak inşa edilmiş, böylelikle düşmanlar içeri girdiğinde çok daha yavaş hareket etmeleri hedeflenmiş. Katlar arası farklı iniş-çıkış ve geçişler de düşünülmüş, bir galeri düşman tarafından istila edildiğinde sürgü taşları ile diğer tarafa geçişleri engellenmiş. Yine sürgü taşlarında bulunan ince delikler gerektiğinde düşman üzerine kızgın yağ gibi malzemelerin dökülebilmesini sağlamak için tasarlanmış, ki bu da sadece Özkonak yerleşiminde görülebilen bir ayrıntı.

Burayı gezerken bazı açılardan ne kadar şanslı bir dönemde yaşadığımızı düşünmeden edemiyor insan. O dönemde güvenlik o kadar büyük bir sorunmuş ki yeraltında yaşamaya mecbur kalıyor insan. Ama gördükleriniz bir yandan da hayranlık uyandırıyor; insanoğlu doğadan esinlenerek nasıl da yaratıcı çözümler buluyor ve her şeye adapte olabiliyor diye. Özetle Özkonak’tan ayrılırken etkisinden bir süre çıkamayabilirsiniz; dehşet, hayret ve hayranlık duygularını hep beraber yaşarken…
Ürgüp
Kapadokya’nın en önemli yerleşimlerinden biri olan Ürgüp, Göreme’den yaklaşık 9 km uzaklıkta bulunuyor. Normalde 15-20 dakika civarında sürecek bu mesafeyi, çevrede göreceğiniz nefes kesen güzellikleri yakından görmek için duraklayacağınız için daha uzun sürede kat edeceğinizi söyleyebilirim. Bu güzelliklerden birinin Kapadokya karpostallarını süsleyen “Üç Güzeller” peri bacaları olacağını da hatırlatmak isterim.

Ürgüp merkeze geldiğinizde hemen dikkatinizi çekecek olan Kadıkalesi, Kapadokya’nın en büyük eski yerleşim yeri olarak biliniyor. Selçuklular döneminde savaş zamanlarında kadın ve çocukların sığındığı bir yer olduğu için “Kadınlar Kalesi” olarak da anılıyor. Bölgedeki yine çok orjinal bir yapı olan Kadıkalesi biraz daha bakımlı olsa bilinirliği kat ve kat artardı diye düşünmeden edemiyor insan.

Kadıkalesi’nin hemen yanında bulunan Temenni Tepesi, yamaçlarında da yerleşimin devam ettiği önemli bir tarihi merkez. Burada birçok kafe-bar-restoranda bulunuyor ve Kapadokya’nın eğlence merkezlerinden biri. Bu mekanlardan birine oturup tarihi dokuyu içinize çekerken Ürgüp’ü de yukarıdan izleme imkanına sahip oluyorsunuz.
Temenni Tepesi’nde bulunan önemli bir yapı olan Ürgüp Müzesi, mamut fosili dahil çok ilginç arkeolojik eserler barındıran bölgedeki en güzel müzelerden biri, belirtmekte fayda var.

Ürgüp’ün 6 km uzağındaki Mustafapaşa Köyü, uğranmadan geçilmeyecek yerlerden biri. Asmalı Konak dizisiyle de epey meşhur olan bu köy tarihi doğal dokusunu halen muhafaza ediyor . Civarında 30’a yakın şapel ve kilise bulunan bu köy aynı zamanda Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi‘ne de ev sahipliği yapıyor.
Kaymaklı Yeraltı Şehri
Nevşehir merkeze bağlı bir belde olan Kaymaklı, bölgedeki en büyük yeraltı şehirlerinden birini barındırıyor. Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişi olduğu ve Hititler döneminde inşa edildiği düşünülüyor.

Özkonak gibi tüf kayalara oyulmuş bu yeraltı şehri toplam 8 kattan oluşuyormuş. Günümüzde sadece 4 kattı açığa çıkarılsa da,Kaymaklı’nın bölgenin en büyük yeraltı şehirlerinden biri olduğu konusunda şüphe yok. Burada görülecekler arasında çeşitli oda ve salonlar, şarap ve erzak depoları, kiler, ahır, kilise gibi yapılar yer alıyor. Yine düşmanlara karşı alınan önlemler arasında yer alan büyük sürgü taşları da mutlaka dikkatinizi çekecektir.


İlk gezilen yeraltı şehri sonrası diğerlerinin etkisi düşük olacaktır, bizim açımızdan Özkonak’ta yaşanan tecrübe sonrası Kaymaklı’nın şok edici etkisi düşük oldu 🙂 Ancak aslında Kaymaklı Özkonak’tan daha etkileyici yanlara sahip, belirtmeden geçmeyeyim. Bölgenin diğer büyük yeraltı şehri Derinkuyu‘yu ise bu kadarı şimdilik yeter diyerek sonraki seferlere bıraktık. Onun da en az bu iki şehir kadar etkileyici olduğuna eminim.
Kaymaklı’dan Ihlara Vadisi’ne giden yol üzerinde bulunan Narlıgöl Krater Gölü ilginç bir uğrak noktası olacaktır. Kapadokya’nın tek krater gölü olan bu ilginç göl son zamanlarda sularının biraz çekilmesiyle kalp şeklini almış. Jeotermal özelliklerinin yanı sıra bu özelliğiyle de rağbet görmeye başlamış.

Ihlara Vadisi
Kapadokya’nın güneybatı sınırını oluşturan Aksaray il sınırları içerisinde kalan Ihlara Vadisi, bölgenin en özgün güzelliklerinden birine sahip. 18 km uzunluğundaki bu vadi, ortalama 150 metre derinliğinde ve 200 metre genişliğinde. Melendiz Çayı‘nın hayat verdiği kanyon, eski zamanlardan beri insanların yerleşip yaşadığı dünyanın en büyük kanyonu olarak biliniyor.

Kanyonun yukarısı Kapadokya coğrafyasına benzer şekilde kayaların ve toprağın rengiyle kızıl-kahverengi ile kaplıyken, manzara 397 adet basamağı inmeye başlamanız ile beraber oldukça değişiyor. Yeşilin egemen olduğu bir doğanın şaşırtıcı şekilde kanyonun içine saklanmış olduğunu göreceksiniz.


Kapadokya’nın çeşitli vadilerinde olduğu gibi Ihlara Vadisi de uzun süre keşişlerin yerleşip inzivaya çekildiği bir yerleşim yeri olmuş. Dolayısıyla da en eskisi 4.yüzyıla adreslenen birçok kilise bu vadinin mirası olarak günümüze kadar gelmiş. Ihlara’da 100’ün üzerinde dini yapı bulunsa da bunlardan sadece 14’ü gezilebilecek durumda. Bu kilisilerden bazıları Ağaçaltı Kilisesi, Yılanlı Kilise, Sümbüllü Kilise, Direkli Kilise, Kırkdamaltı Kilisesi, Selime Katedrali olarak özetlenebilinir.


Ihlara Vadisi’nde Melendiz Çayı’nın çizdiği menderesleri takip edip, tarihi kilise ve yapıları görerek tüm rotayı yürümek isterseniz yaklaşık 5 saat süreceğini bilmenizde fayda var. Ihlara Köyü‘nden başlayan bu rota, Belirsırma ve Yaprakhisar Köyleri‘ne uğrayarak Selime Köyü‘nde son buluyor. İnsan bu güzelliğe kendini kaptırıp gitmek istiyor ama zaman ve enerji de sınırsız değil, hesabı buna göre yapmakta fayda var 🙂

Ihlara Vadisi’nde insanı cennette hissettiren gezi sonrası, 397 adet basamağı da o enerjiyle geri çıkıp, Kapadokya’daki gezimizin sonuna geliyoruz.
Kapadokya’da her bölgede görülecek o kadar çok yer ve detay var ki bunların hepsini 2-3 güne sığdırabilmek mümkün değil. Zaten “Güzel Atlar Ülkesi”, bir kere görülüp sonra uğranılmayacak bir yer asla değil. Kapadokya’da her geldiğinde farklı bir şeyler bulacağı farklı deneyimlere hazırlamalı insan kendini…
Gezi Tarihi: Nisan 2013 & Mart 2017





















































































Son yorumlar