Zürih

İsviçre’nin nüfus olarak en büyük şehri olan Zürih, aynı zamanda ülkenin en önemli finans merkezi konumunda. Böyle olunca da sadece güçlü ekonomisi ile öne çıkan İsviçre’nin değil, Avrupa’nın da en pahalı şehirlerinden biri. İsviçre’nin öne çıkan özelliklerinin tamamını simgeleyen, Zürih Gölü’nün hemen kuzeyine kurulmuş bu güzel şehre İsviçre gezimizin yaklaşık üç gününü ayırdırk ve şimdi Zürih’i detaylı olarak anlatma zamanı…

Lindenhof

Zürih çok etkin bir tren – tramvay ağına sahip. Şehrin tarihi merkezini gezmek için önce metro ile Zürich Hauptbahnhof ‘a (Ana Tren Garı) geliyoruz. Garın hemen karşısındaki şehrin en popüler ve canlı caddesi Bahnoffstrasse‘ye geçiyoruz. Cadde üzerinden ilerleyerek şehrin tarihi sokaklarına ulaşıyoruz ve şehrin merkezinde seyir tepesi Lindenhof‘a çıkıyoruz.

Lindenhof’a çıkan merdivenler
Lindenhof’tan Limmat Nehri ve karşı yaka

Zürih’in geçmişi çok eski çağlara kadar uzanıyor. Bu tarihi kısımların göbeğinde ise Lindenhof yer alıyor. Lindenhof’ta öncelikle Limmat Nehri’ni, daha aşağıda yer alan tarihi kiliseleri ve şehrin silüetini izliyoruz. Nehri izlediğimiz duvarların hemen yan kısmında ilginç bir çeşme bulunuyor ki hikayesi de ilginç: 13.yüzyılda Habsburglar şehri kuşattığında Zürihli kadınlar savaş giysileri giyerek, düşman askerlerinde şehrin çok asker tarafından korunduğunu ve ele geçirilmesinin çok zor olduğu intibası oluşturmuşlar. Bunun üzerine Habsburglar şehre saldırmaktan vazgeçmiş, şehir de böyle kurtulmuş. İşte bu çeşme de o dönem şehri kurtaran Zürihli kadınlara adanmış…

Lindenhof’ta Roma dönemi kalıntıları

Çeşmenin yanından ayrılıp Lindenhof’un girişine geri dönüyoruz. Bu kısımda Roma döneminden kalma hisara ait kalıntıları görüp inceledikten sonra şehrin dar-tarihi sokaklarında keyifli bir yürüyüşe başlıyoruz.

St.Peter ve Fraumünster Kiliseleri

Lindenhof’tan ayrıldıktan sonra Zürih’in tarihi esnaf lonca binalarının, antika dükkanları ve modern mağazaların bulunduğu şirin sokaklarda yürüyor, hemen yakınlardaki St.Peter Kilisesi‘ne ulaşıyoruz. Bu kilisenin en dikkat çeken yanı 13.yüzyıldan kalma çan kulesi. Üzerinde bulunan saat yaklaşık 9 metrelik çapıyla dünyanın en büyük saatlerinden biri olma özelliğine sahip.

St.Peter Kilisesi Kulesi

St.Peter Kilisesi ve kulesiyle vedalaşıp otantik sokaklardaki yürüyüşümüze devam ediyoruz. Tarihi sokaklar ve apartmanları ile bu bölge gerçekten insanı içine çekiyor. Dar otantik sokaklarda yer alan modern dükkanlar negatif bir etki oluşturmadığı gibi tam tersine, bu sokakların dokusuyla çok güzel bütünleşmiş.

Fraumünster Kilisesi

Kısa bir yürüyüş sonrası kendimizi Münsterhof’ta Fraumünster Kilisesi‘nin önünde buluyoruz. Bu kilise dışarıdan bakınca çok da etkileyici değil gibi görünüyor ama içeriye girdiğimizde fikrimiz tamamen değişiyor. Özellikle, geçmişi 13.yüzyıla kadar uzanan kiliseye, 1967 yılında ünlü ressam Chagall tarafından tasarlanıp eklenen vitraylar anlatılmaz güzellikte. Öte yandan İsviçreli ünlü sanatçıya ithafen “Giacometti Penceresi” olarak adlandırılan vitray da en az Chagal’ınkiler kadar güzel. Vitraylar dışında kilisenin tavan tonozları, taş işçiliği ve koro mahallindeki devasa org da kesinlikle görülmeye değer.

Fraumünster’in etkileyici iç tasarımı
Fraumünster – Chagall’ın eşsiz vitrayları

Kilisenin alt kısmında küçük de bir müze bulunuyor. Müzede, 1000 yıldan fazla geçmişi bulunan bu kilisenin geçirdiği tarihi gelişimi, reformasyon süreçlerini ilginç eserlerle beraber görme şansınız bulunuyor. Görmeden kiliseden çıkmayın derim…

Banhofstrasse

Kiliseden çıkınca bir müddet Münsterhof’ta oturup soluklanıyoruz. Sonra hemen arka tarafımızda kalan Bahnoffstrasse‘ye geri dönüyoruz. Caddeye ulaştığımızda kendimizi Paradeplatz’da buluyoruz. Bu meydan şehrin tarihi bankacılık merkezi, göbeğinde de Credit Suisse ve UBS‘nin göz alıcı binaları yer alıyor.

Banhofstrasse

Banhofstrasse, modern Zürih’in kalbinin attığı cadde. Sağlı-sollu pahalı markalarla dolu mağazaları, ıhlamur ağaçlarının gölgesinde yürüyen yayaları ve aralıksız gelip geçen tramvayları ile her daim hareketliliğini koruyor. Paradeplatz da caddenin en kalabalık merkezlerinden biri. Meydanda ünlü İsviçre bankalarının tam karşısında, şehrin daha doğrusu İsviçre’nin en önemli pastanecilerinden Sprüngli‘nin şık bir subesi bulunuyor. Hem bu meydanın hem de caddenin keyfini çıkarmak için, daha da önemlisi İsviçte çikolatalarının keyfine varmak için tercih edebilirsiniz 🙂

Paradeplatz’ta UBS Binası
Banhofstrasse – Sprüngli

Banhofstrasse’de yürürken ara sokaklara girip çıkıyoruz. Burada tarihi esnaf loncalarına ait binalar arasında dolaşıyor, ilginç ve özgün mimariyi seyre dalıyoruz. Şehrin şirin meydanlarından Münzplatz’a uğrayıp burada yaklaşık 900 yıllık bir yapı olan gotik Augustinerkirche kilisesini görüyoruz.

Grasshopper Kulüp Binası – Zürih
Münzplatz

İsviçre denince hemen akla gelen diğer konu “saat ve saat yapımı” oluyor elbette. Banhofstrasse’ye geri dönüp Paradeplatz’in biraz yukarısında bulunan Beyer Saat Müzesi’ne (Uhrenmuseum) geçiyoruz. Beyer mağazasının alt katında yer alan bu şık ama küçük müzede, saatin tarihi gelişimini çok ilginç ve orjinal örneklerle beraber görme şansı buluyoruz. İçindekilerin maddi değerine paha biçmek mümkün değil, bu nedenle hem mağaza hem müzenin çok iyi korunduğunu belirtmeden geçmeyeyim 🙂

Beyer Saat Müzesi’nden – 1

Burada hikayesi birbirinden farklı onlarca saati görüp incelerken, insanlığın zamanı ölçmek için sergilediği yaratıcılığa, bilgeliğe ve zanaatkarlığa hayran kalmamak mümkün değil. Mumdan yapılmış saat örnekleri, kum saatleri, altın kaplamalı büyük saatler, çok orjinal duvar ve masa saatlerinin yanı sıra birbirinden şık kol saati örnekleri görülecekler arasında. Ama bana göre en ilginç saat aşağıdaki “yazı yazan insan mekanizmalı” olandı…

Beyer Saat Müzesi’nden – 2

Banhofstrasse’deyken ziyaret etmenin keyif vereceği mekanlardan biri de, ana istasyona çok yakın bir konumda olan, ünlü oyuncak mağazası Franz Carl Weber. Dükkanın tasarımı gerçekten ilginç; girişinde küçük bir yer zannediyorsunuz ama sonra içinde kayboluyorsunuz. Aşağı-yukarı katlarda ve bağlantıların her birinde ayrı bir dünyaya açılıp çocukluğunuza dönüyorsunuz. Mağazanın bence en keyifli ve ilginç özelliği ise içinde bulunan tüpten kaydırak 🙂

Oyuncak Mağazası – Franz Carl Weber’de

Caddenin yine ana istasyon tarafındaki girişinde yer alan Laderach ise hem İsviçre’nin hem de Zürih’in en popüler çikolatacılarından biri. Birbirinden farklı ve orjinal ürünün bulunduğu mağaza şıklığıyla da dikkat çekiyor. Gerek Franz Carl Weber, gerek Laderach sadece çocuklar için değil yetişkinler için de içine girip çıkılmak istenmeyen yerler. Ama uzun kalmak riskli, aşırı harcamalardan kaçınmak ve bir yerde durmayı bilmek gerekiyor 🙂

Laderach’ta çikolara kalıpları

Grossmünster Katedrali

Banhofstrasse’den tekrar Fraumünster’e doğru dönüyor ve Münsterbrücke üzerinden Limnat’ın karşı tarafına geçiyoruz. Köprünün karşı tarafında hemen kıyıda Helmhaus ve Wasserkirche yapıları dikkatimizi çekiyor. Asıl öne çıkansa daha arkada ve yukarıdaki Grossmünster Katedrali oluyor. Şehrin simgelerinden biri olan bu katedral, birkaç yüzyıl önce İsviçre’deki reform hareketlerinin ana merkezi olmuş. Fraumünster’e kıyasla daha sade olsa da katedralin içi de ayrı güzel ve görülmeye değer.

Münsterbrücke’den Limmat Nehri
Önde Helmhaus ve Wasserkirche, arkada Grossmünster Katedrali

Romanesk mimariye sahip Grossmünster Katedrali’nin içinde bulunan vitraylar İsviçreli ünlü sanatçı Augusto Giacometti’ye ait. Tıpkı Frausmünster’de olduğu gibi Grossmünster’de de alt katta kilisenin yaklaşık bin yıllık geçmişini yansıtan küçük bir müze bulunuyor. Bu kısımda sergilenen Kutsal Roma’nın ilk imparatoru Şarlman’a ait orjinal heykel de oldukça orjianal bir eser…

Grossmünster Katedrali
Gronsmüster Katedrali zemin kattan…

Niederdof

Grossmünster’in önünden nehre paralel giden Münstergrasse üzerinden yukarıya doğru ilerliyoruz. Yürürken önce Stussihofstatt Platz’a geliyoruz. Daha sonra Niederdorf‘a giriş yapıyoruz. Old Town’un bir parçası olan bu bölge de oldukça canlı ve etkileyici. Dar sokakları, evlerinin mimarisi, restorantları ve dükkanlarının yarattığı atmosferde insan gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor.

Niederdof sokaklarında…

Niederdof’un tarih açısından da ayrı bir önemi var; Lenin Rus Bolşevik Devrimi öncesinde bir yıldan biraz uzun bir süre Niederdof’taki bir apartmanda kalmış. 1917’de Lenin ve arkadaşlarını St.Petersburg’a götüren ünlü “mühürlü tren” de Zürih’ten kalkmış. Şehirde kaldığı dönem boyunca Lenin, Troçki ile beraber şehirdeki Cafe de l’Odeon’da çokça vakit geçirirmiş. Bu kafe şu an mevcut değil ama Lenin’in kaldığı apartman dışarıdan görülebiliyor.

Lenin’in kaldığı ev

Şehirde çeşitli meydanlardaki çeşmelerden su içilebiliyor ki bunlardan biri de ilginç heykeliyle beraber Stussihofstatt Platz‘da yer alıyor. Nierderdof’un kalbindeki bu küçük meydanın çevresinde birçok kafe, bar ve restorant var. Birçoğu da sizi ilginç, keyifli mottolarla karşılıyor 🙂 Biz burada İspanyol tarzı bir restorant olan Todas Las Tapas‘ı tercih ettik. Ve adından da anlaşılacağı gibi tapas yedik ki çok keyif aldık.

Niederdorf’ta Stussihofstatt Plazt’daki çeşme
“Heidi”nin inekleri her yerde…

Yemek sonrası Niederdof’un içerisinde daha da ilerliyoruz. Gördüklerimiz arasında  Zentralbibliothek Zürich (Şehir Kütüphane Binası) gibi birçok tarihi yapı bulunuyor. Yine binalarının güzelliği ile öne çıkan ve bölgenin canlılığında büyük pay sahibi olan İsviçre’nin en büyük üniversitesi Zürih Üniversitesi de bu bölgeye çok yakın.

Zentralbibliothek Zürich (Şehir Kütüphane Binası)

Niederdof’ta son olarak Limmat kıyısına iniyoruz, nehir kıyısındaki banklarda soluklanıyoruz. Lindenhof’u karşı kıyıdan, aşağıdan izlerken şehrin kalbindeki yüzyıllardır bozulmayan tarihi havanın tadını çıkarıyoruz. Şimdi göle doğru şehrin aşağı kısmına inme zamanı…

Limmat kıyısından Lindenhof

Burkliplatz – Bellevuplatz – Zurichhorn

Şehrin tarihi merkezinin aşağısına, göl kıyısına doğru indiğimizde şehrin en önemli meydanlarından birine geliyoruz. İsmini şehrin ünlü mimarlarından Arnold Burkli’den alan Burkliplatz, Limmat’ın göl ile buluştuğu noktada yer alıyor ve şehrin tramvay ağının merkez noktası konumunda. Quaibrücke‘den ilerleyince bir diğer önemli meydan Bellevueplatz‘a ulaşıyoruz.

Bellevueplatz

“Bellevue” Fransızca “güzel manzara” anlamına geliyor vezamanında bu meydanın hemen kuzeyinde Grandhotel Bellevue yer alıyormuş. Meydanın göl ile birleştiği rıhtımdaki manzaralar, ismine yakışır şekilde nefis gerçekten. Tarihi şehrin kuleleleri, gölün masmavi suları, karşı yakanın ormanları ve daha uzaktaki Alpler tüm güzellikleriyle karşımızda uzanıyor.

Bellevueplatz’tan Zürih Gölü

Bellevueplatz’a gelmişken özellikle acıktıysanız yapılacak en güzel aktivetelerden biri, İsviçre’nin ünlü sosisli sandviçlerinden yani “Cervelat” yemek olabilir. Meydanda bulunan ünlü sosisiçi Sternen Grill önünde uzun kuyruklar oluşsa da fazla beklemiyorsunuz, servis oldukça hızlı. Peki yediğimiz sosisli beklediğimize değiyor mu derseniz, herkesin damak tadı farklı ama biz ikinci kez tadmayı düşünmedik öyle söyleyebilirim.

Sternen Grill’de – Cervelat yani sosisli

Geniş meydanın aşağısında yer alan Opernhaus Zürich (Zürih Opera Binası) kentin önemli yapılarından biri. Ayrıca meydandan yukarı doğru yürüyerek 10 dakikalık mesafede Kunsthaus (Güzel Sanatlar Müzesi) yer alıyor. Bu müzede Ortaçağ’dan 20.yüzyıla kadar Avrupa resim sanatına özgü birçok eseri görebilirsiniz.

Kunsthaus (Güzel Sanatlar Müzesi)

Zürih Gölü’nün doğu kıyısında biraz daha aşağıda Zürichhorn yer alıyor. Burası kentliler için yeşilin içinde güzel zaman geçirmek, dinlenmek ve spor yapmak için geniş bir park. Bu parkın içinde yer alan Le Corbusier Evi özgün mimarisiyle oldukça ilginç bir yapı. Ayrıca Zürih’in kardeş şehri Kunming’in hediyesi olan Çin Bahçesi de Zürichhorn’a ayrı bir renk katmış.

Zurichhorn’da Le Corbusier Evi
Çin Bahçesi

Enge – Lindt Home of Chocalate

Zürih’in eski ve en popüler semtlerinden olan Enge, Zürh Gölü’nün kuzey-batı kısmında kalıyor ve parkları, yeşil alanları ve müzeleri ile öne çıkıyor. Şehrin en önemli müzelerinde biri Rietberg Müzesi‘nin de yer aldığı Rieterpark, geniş bir yeşil alana sahip Belvoirpark ve gölün kıyısında yer alan, Zürihli ünlü mimar Bürkli’nin heykelin de yer aldığı Arboretum, Enge’de yer alıyor.

Enge – Tren İstasyonu

Daha önceki yıllarda şehrin en önemli tren istasyonlarından olan yarım daire mimarisiyle dikkat çeken Enge Tren İstasyonu da bölgede görülecekler arasında. Tren istasyonunun hemen karşısında Uluslararası Futbol Federasyonu, FİFA’ya ait FIFA Museum da bulunuyor. Müzenin girişine uğrayıp asıl gitmek istediğimiz diğer müzeye doğru yola koyuluyoruz. Her ne kadar dünya kupaları tarihinden çok güzel ve unutulmaz anılar aklımızda olsa da, skandalları bitmeyen bu kuruluşun müzesini gezmekten daha iyi planlarımız var…

Zürih’te FIFA Müzesi’nin giriş holü

Bizim planımız ise İsviçre’deyken yapılması gereken şeylerden birini yapmak ve “çikolata” deneyimi yaşamak. Enge’den sırasıyla tren ve otobüse binerek Lindt – Home of Chocolate‘a ulaşıyoruz. Burası çikolatanın tarihçesini öğrenebileceğiniz bir müze belki ama aynı zamanda bir fabrika ve çikolata tadım merkezi 🙂 Yani bir müzeden çok daha fazlası…

Lindt – Çikolata Müzesi’nde

Girişteki devasa çikolata şelalesiyle başlayan serüvenimiz Güney Amerika’da yetişen kakao bitkisiyle ilgili bilgiler ve İsviçre’de çikolata yapımının tarihçesi ile ükenin, Alpler’in de katkısıyla, nasıl önemli bir çikolata üreticisi haline dönüştüğünü anlatan sunumlarla devam ediyor.

Lindt Müzesinde Çikolata Makinaları

Sonra müze kısmı bitiyor deneyim kısmı başlıyor 🙂 Burada modern makinalardan çıkan sıvı veya tablet çikolata tadımları ile kendinizden geçiyorsunuz 🙂 Birbirinden farklı aromalarla sıvı, katı, tablet birçok tadım yapabiliyorsunuz. Müze başlı başına ilginç olsa da burada yaşadığımız deneyim kesinlikle burayı unutulmaz hale getiriyor, kaçırmayın derim…

Çikolata için farklı aromalar

Kötü haber bir yerden sonra doyuyorsunuz elbette daha fazla yiyemiyorsunuz, iyi haberse biraz ileride rengarenk çikolata toplarından alıp daha sonra yemek için yanınızda götürebiliyorsunuz 🙂 Son kısımda tüm aşamaları detaylı şekilde anlatılan ve birçok gerçek makineden oluşan bir çikolata üretim hattını görebiliyor, yine keyifli anlar yaşatan tasarım harikası düzenek sayesinde sürprizli bir deneyim yaşayabiliyorsunuz. Tüm bu deneyim sonrası çıkıştaki rengarenk ürünlerle dolu Lindt mağazasına uğramamak da imkanız oluyor…

Müze çıkışındaki tasarım harikası keyifli düzenek
Lindt Müzesi çıkışında renkli çikolata mağazası

Uetliberg

Zürih’e gelmişken mutlaka yapılması gereken bir diğer aktivitede de Uetliberg‘e, yani şehrin batı tarafında yer alan seyir tepesine çıkmak. bahsedelim. Bunun için ana istasyondan kalkan trenle Uetliberg durağına kadar geliyoruz. Yemyeşil bir ormanın içindeki yürüyüş yolunda ilerliyoruz. Seyir tepesine giden yol dışında Planetenweg (Gezegen Yolu) olarak adlandırılmış orjinal bir yürüyüş yolu da bulunuyor ki güneş ve gezegenlerin birbirine olan mesafesi görselle öğretici bir şekilde sergilenmiş.

Gezegen yolundan bir müddet sonra ayrılıp toplamda yaklaşık 15 dakika süren bir yürüyüş sonrası seyir tepesine ulaşıyoruz. Burası şehri gezerken hemen hemen her noktada görülen TV Kulesi‘nin de olduğu yer. Ayrıca tepede manzara eşliğinde yemek yiyebileceğiniz güzel de bir restorant bulunuyor, değerlendirilebilir.

Uetliberg – TV Kulesi

Uetliberg’ten şehrin, gölün ve havanın açık olduğu bir güne denk geldiyseniz daha uzaktaki Alpler’in müthiş manzaralarını görebilimek mümkün. Biz şanslı günümüzdeydik, hava harikaydı. Bu eşsiz manzaraları büyülenerek uzun uzun seyrettik…

Uetliberg’ten Zürih ve göl – 1
Uetliberg’ten Zürih ve göl – 2

Zürih Gölü

Zürih’in çok güzel ve büyük bir gölü var. Burkliplatz’daki iskeleden kalkan tekneler göl üzerinde hem doğu hem batı kıyıdaki, belirli duraklara uğrayarak ilerliyor. Gölü ve göl kıyısındaki farklı semtleri görmek açısından keyifli bir yolculuk oluyor, yeterince zamanınız varsa yapmanızı öneriyorum.

Burkliplatz – Ganymede Heykeli ve İskele
Zürih Gölü

İsviçre’de deniz yok ama başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz kadar çok göl var. Bu göller de o kadar temiz ki hepsinde yüzülebiliyor. Zürih Gölü de kıyısında birçok plaj barındırıyor. Biz de bir öğleden sonramızı, yüzüp serinlemek için Zürih merkezin biraz dışındaki Horgen‘deki bir plajda (Sportbad Kapfnach) geçirdik. Gölde yüzmek denizde yüzmekten gerçekten farklı bir deneyim, gölün sularıysa gerçekten dupduru ve tertemiz…

Zürih Gölü ve arkada Alpler
Horgen’de plaj

Lagnau am Albis – Wildnispark Zürich Langenberg

Zürih’in 10 km kadar dışında bulunan Lagnau am Albis, İsviçre’nin huzurlu doğal yaşamını görebileceğiniz, yemyeşil çayırlar ve ormanlar arasındaki çiftlikleri ve şirin evlerini barındırıyor. Buradaki çiftlik evlerinin yakınlarında, çayırlarda otlayan sağlıklı İsviçre ineklerinden yayılan çan sesleri, aklımıza Heidi ve dedesini getirdiğinden olacak, yüzümüzde bir tebessüme sebep oluyor.

Lagnau am Albis’te çiftlik evleri
İsviçre’nin ünlü inek çanları

Zürih’te sadece İsviçre’nin değil Avrupa’nın en büyük hayvanat bahçelerinden biri bulunuyor. Ancak Lagnau am Albis’in doğal ortamında kurulmuş Wildispark Zürich Langenberg (Vahşi Doğa Yaşam Parkı), hayvanat bahçesinden daha farklı doğal ve orjinal bir park.

Parkın haritası

Bu parkta tipik bir hayvanat bahçesinden farklı olarak çok daha az hayvan bulunuyor belki ama buradaki hayvanlar tamamen kendi doğal yaşamına uygun şartlarda barındırılıyor. Bu nedenle parkın doğasına uymayan, dışarıdan getirilmiş bir hayvan da yok. Geyik , ayı, kurt, tilki, yaban domuzu, bizon gibi hayvanlar bu parkta barınan başlıca hayvan çeşitlerini oluşturuyor.

Parkın sevimli ayıları

Parkın içinde yemyeşil bir ormanın içinde yürürken hayvanları doğal yaşamında görüp incelemek insanın ruhunu dinlendiriyor. Bir yandan da klasik hayvanat bahçelerinde zulüm çeken hayvanları düşünmeden edemiyor ve umuyorum ki bundan böyle hayvanların en kötü ihtimalle bu tip doğal yaşam parklarında barındırılığı bir dünyaya doğru hızla ilerleriz…

Parkta orman içerisinde yürüyüş yolu
Parkta bir domuz yavrusu

Geçirdiğimiz dolu dolu üç günün ardından, geçmişin ruhunu modern dünyayla birleştiren, doğa ile iç içe bu güzel şehir Zürih’ten ayrılma vakti. Avrupa’nın kalbindeki Zürih’e bizim de kalbimizde hep yer olacak…

Gezi Tarihi: Temmuz 2022

Kitap Önerisi: Körleşme – Elias Canetti

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir