Lesvos (Midilli) Adası
2018’de yaz tatilimizin bir kısmını bizim bildiğimiz adıyla Midilli, gerçek adıyla Lesvos Adası’nda geçirmeye karar vermiştik. Bunun için 4 günlük bir plan yaptık. 4 günü şu şekilde planladık: 3 gün adanın kuzey batısındaki Petra’da kalacağız, buradan yola çıkarak adanın diğer kısımlarını gezeceğiz, kalan 1 günü de adanın başkenti Midilli’de geçireceğiz. Geziyle ilgili detaylara girmeden önce yararlı olabilecek birkaç bilgi;
- Lesvos Adası’na Ayvalık’tan feribotla geçiliyor. Sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez sefer yapılıyor. Biz Ayvalık’ta gece konakladık, sabah 9:30’daki feribotla adaya geçtik. Feribotla gidiş-dönüş kişi başı 15 Euro’ydu (Turyol), güncel fiyat sanırım 25 Euro olmuş 🙁 Arabanızla geçmek isterseniz o da 80 Euro. (Not: Ada halkı için geçiş ise 8 Euro, yani bildiğiniz bizimkinin yarısıydı, ada halkı Türkiye tarafına geçsin diye teşvik ediliyor sanırım…) (On-line Bilet için)
- Lesvos’ta arabasız gezmek çok zor ve bana göre en iyi seçenek orada araba kiralamak. Tabi rezervasyonu internetten araştırıp gidişten önce halletmek en güzeli, aksi takdirde hem zaman kaybı olacak hem de yoğun dönemde araba bulamamak gibi bir durumla karşılaşma riski fazlasıyla var.
- Kendi aracınıza da götürebilirsiniz tabi. Ama ehliyetinizin yenilenmiş (çipli) olması ve özel bir sigorta yapılması gerekiyor. Arabanız eğer küçük bir araba değilse götürmeyin derim. Petra ve Molivos başta olmak üzere bazı yerlerde yollar o kadar dar ki (park yeri bulmak da aynı şekilde) sıkıntı yaşayabilirsiniz, uyarmış olayım.
Ayvalık’tan feribotla 1,5 saatlik yolculuk sonrası Midilli’ye varıyoruz. Vize işlemleri sonrası arabamızı almak için araba kiralama şirketini buluyor, 15-20 dakikalık bir işlem sonrası arabamızı alıp gezimize başlıyoruz. (Gezi için yanınıza Ş.Levent Deniz & Işıl Büyükkal’a ait Midilli – Ege’nin Huzur Köşesi kitabı alabilirsiniz. Adayı daha iyi ve detaylı anlatan bir kitap bulunabilir mi emin değilim, içindeki eşsiz fotoğraflar da cabası…)

Skala Kallonis
İlk günkü rotamız şu şekilde: Midilli’den Petra’ya geçeceğiz. Akşama doğru da Molivos’a gideceğiz. Midilli’den Petra’ya normalde 1 saatlik bir mesafe, ama biz Skala Kallonis’e uğrayıp geçeceğiz. Lesvos Adası’nda 2 büyük körfez var, Kalloni ve Gera Körfezleri. Bu körfezler açık denizlerden dar kanallarla içerilere geçilen birer iç deniz misali. Haritadan bakınca denizi çok cezbedici gözükse de, bu körfezlerin geneli denize girmek için ideal yerler değil. Hatta bu alanlarda daha çok tuz çıkartma işlemleri yapılıyor ve daha da önemlisi dünyada bulunan en minarelli sardalya balığı bu bölgelerden çıkıyor. Skala Kallonis’e vardığımızda plajının hemen yanındaki bir sahil lokantasında Yunan salatası ve sardalya ziyafeti çekiyoruz. Plaj da bir an bizi cezbetse de yola devam edip hevesimizi Petra’ya saklıyoruz.

Petra
Petra adanın en ünlü yerleşimlerinden biri. Bunun en büyük sebeplerinden biri volkanik bir oluşum üzerine kurulmuş ünlü manastırı, diğeri ise plajları. Otelimize (Irene Studios) varır varmaz, hazırlanıyoruz ve deniz özlemimizi gidermek için hemen plaja gidiyoruz. Ama, deniz beklediğimiz gibi değil; dalgalı, yosunlu ve epey soğuk. Eğer tüm adadaki plajlar böyleyse diye bir düşünceye kapılıyoruz biraz endişeyle, ama neyse ki öyle çıkmayacak :)

Petra, turistikliğine ragmen kendi halinde ve çok şirin bir kasaba. Dar ve otantik sokaklarında gezmek, küçük merkezindeki lokanta ve kafelerde vakit geçirmek oldukça keyifli oluyor. Akşamları epey kalabalık olan bu lokantalara vakitlice gelmekte fayda var, yoksa yer veya yemek bulamayabilirsiniz. Biz burada Marina Grill’i ve tabi bir Ege klasiği olan kabak çiçeği dolmasını tercih ettik.
Petra’daki Madonna (Meryem Ana) Kilisesi kasabanın bir diğer cazibe merkezi. Ada halkı için kutsal ve tarihi bir mabet olmanın yanı sıra tepeye kurulmuş ilginç görüntüsüyle oldukça da turistik. Tepedeki bu kiliseye ulaşmak için 114 basamak çıkmamız gerekiyor ama buna değiyor gerçekten. Hem Petra’yı yukarıdan seyrediyoruz hem de bu ilginç ve tarihi kiliseyi yakından görüyoruz.


Molivos
Petra’dan Molivos’a geçiyoruz, arabayla 10 dakika sürüyor (Arabasız geldiyseniz Petra – Molivos arası sıklıkla gidip gelen vagon şeklinde bir toplu taşıma aracı mevcut, belirtmekte fayda var).
Molivos, Lesvos’un en ünlü, en görülesi yerlerinden biri ve ilk görüşten itibaren etkilenip cazibesine kapılıyorsunuz. Kalesi, daracık sokakları, şirin iskelesi, inanılmaz manzaralara karşı bir şeyler yiyip içebileceğiniz kafe ve restoranlarıyla modern zamanın dşında hissettiren bir yer. Dahası berrak sulara sahip güzel plajları da var. Kısacası kesinlikle görülmeli…


Molivos’ta kalenin dar, otantik sokaklarında dolaşıyor, ünlü dondurmacısında oturup muhteşem manzarayı izliyoruz. Sonra denizinin güzelliğine göre oldukça tenha kalan sahilinde vakit geçiriyor, akşam olunca da iskeleye yürüyoruz. Buradaki balık restoranlarından Kısmet’i gözümüze kestirip güzel mezeler eşliğinde akşam yemeğimizi yiyoruz. (Petra’da kaldığımız 3 geceden 2’sinde, aradaki mesafenin de yakın olmasının avantajıyla Molivos’a gelip iskeledeki restoranları tercih ettik ve hiç pişman olmadık.) Molivos – Petra arasındaki muhteşem manzaranın tadını çıkarmak için Tsalikis’te zaman geçirmek de güzel bir seçenek, tavsiye ederim.


Skala Skamnias – Tsonia
2.gün rotamız: Adanın kuzey tarafını gezeceğiz; Skala Skamnias, Tsonia ve Mantamados ana hedefimiz. Yolda enfes orman, deniz ve Anadolu kıyıları manzaraları eşliğinde ilerliyor ve önce Skala Skamnias’a geçiyoruz. Belki sabah saatleri olmasından, bu balıkçı kasabası oldukça sakin ve bir o kadar da huzurlu. Şirin iskelesinde turluyor, kasabanın bu huzurlu havasını içimize çekiyoruz. Denize girmek için sabırsızız artık, Tsonia’ya doğru yola koyuluyoruz.

Denizinin güzelliğini duyduğumuz Tsonia’yı merak ederek yolda ilerliyoruz. Karşımıza çok güzel ve bakir bir koy çıkıyor. Sahile sıfır birkaç küçük restoran var, aynı zamanda plaj hizmeti veriyorlar. Birini beğenip denize atıyoruz kendimizi. O kadar sakin ve huzurlu bir sahil ki her geçen dakika daha da kapılıyoruz güzelliğine. Bilenler bilir; Tsonia’yı ben yıllar önceki sakinliğiyle Antalya- Çamyuva’ya benzettim. Zaman kısıtlı, günlerimiz sayılı, tadı damağımızda kalan birkaç saat sonrası Tsonia’dan çok güzel hatıralarla ayrılıyoruz…

Mandamados
Mandamados’ta önce kasaba merkezinde dolaşıyor ve öğle yemeği için küçük ama bir o kadar da Şirin bir aile restoranında öğle yemeğimizi yiyoruz. Burada adaya özgü lezzetlerden ladotiri peynirini tadıyor ve oldukça beğeniyoruz.
Yemek sonrası rotamız kasabanın yakınındaki Taksiarhis Manastırı. Yaklaşık 150 yıllık olan bu ünlü manastır, adanın tarihi simgelerinden biri. Manastırı gezip, ünlü kanlı ikonasını görüyoruz. Sonrasında manastırın bahçesindeki kafede lokmaların tadına bakıyoruz. Manastırdan ayrıldıktan sonar Molivos ve sonrasında Petra’ya dönerek günü tamamlıyoruz.

Eressos – Skala Eressou
3.gün için hedefimiz adanın güney batısına gitmek, Eressos & Skala Eressou ilk hedefimiz, sonra Sigri’ye geçip taşlaşmış ağaçların olduğu fosil ormanı görmek istiyoruz. Vakit kalırsa başka kasabalara da uğrayabiliriz diye düşünüp yola çıkıyoruz.
Eressos’a varınca hemen merkezindeki park yerine arabamızı park edip sahile doğru yürüyoruz. Adanın en iyi plajlarından biri olan SkalaEressou’nun yanı sıra ünlü kadın şair ve bilinen en eski kadın hakları savunucularından olan Sappho’nun da buralı olması nedeniyle kasaba oldukça popüler.
Plaja vardığımızda ününün hakkını verecek güzellikte olduğunu görüyoruz. Sappho heykelinin hemen yanındaki mekana oturup sahilin keyfini çıkarmaya başlıyoruz. Plajının kumu vücuda yapışmayan cinsten, denizi oldukça keyifli ve tertemiz. Adada denize girilecek plajlardan biri kesinlikle burası…

Sigri
Sırada adada bizi en heyecanlandıran yerlerden biri, Sigri var. Nedeni ise Sigri’de bulunan Unesco dünya mirası listesindeki Fosil Orman olarak bilinen Doğa Tarih Müzesi’ne ev sahipliği yapması. Tabi denizinin güzelliği de heyecanlandırıyor o ayrı…

Eressos’tan Sigri’ye geçince önce kasabanın sahillerini hızla geziyor, sonra müzeye geçiyoruz. Müze iki bölümden oluşuyor. Kapalı kısımda adanın doğa tarihi ile ilgili detaylı bilgiler edinebileceğiniz bölümler yer alıyor. Açık hava kısmı ise Sigri Açık Hava Parkı olarak da anılan ve Taşlaşmış Orman’ın bir kısmını barındıran bölüm. Sıcağa rağmen merak, şaşkınlık ve hayranlıkla geziyor adadaki en unutulmaz anılarımızdan birini burada biriktiriyoruz…

Taşlaşmış Orman bundan 20 milyon önce Kuzey Ege’deki volkanik patlamalar sonrası volkanik çamur akıntısının adanın bitki örtüsünü kaplaması sonucu oluşmuş. Sigri Parkı dışında Plaka ve küçük bir ada olan Nissiopi’de de açık hava parklarında fosil ormanlar görülebiliyor.


Müzeyi gezdikten sonra limandaki balık lokantasında Osmanlı Kalesi ve deniz manzarası eşliğinde yemeğimizi yiyoruz. Menüde yine sardalya, Yunan salatası ve ladotiri peyniri var.
Andisa
Petra’ya dönüş yolunda zamanımızın olduğunu görerek Andisa kasabasına uğramaya karar veriyoruz. İyi ki de öyle yapıyoruz, burayı görmesek bir şeyler eksik kalırdı. Kasabanın meydanında çınar ağaçları ve çevresinde kahvehaneler var. Tatlı ve tonton bir teyzenin işlettiği kahvede oturuyor elinden lezzetli bir Türk (onlara göre Greek) Kahvesi içiyoruz. Sanki Anadolu’nun bir köyündeyiz, zaman ağır ağır akıyor…

Midilli (Mytilene)
Adada son günümüz, ve bu günü adanın başkenti Midilli’ye ayırdık. Petra’dan Midilli’ye geçerken Agiasos’a uğramayı planladıysak da Yunanlıların dini bayram gününe denk geldiği için yollar kapanmış, bu nedenle direk Midilli’ye geçiyoruz.
Otelimize (Orfeos) yerleşip kendimizi dışarı atıyoruz. Midilli’nin tarihi sokaklarında geziyoruz, dini bayramlar nedeniyle sokaklar o kadar tenha ki ancak akşam saatlerinde hareketlenecek. Taxiarchis Kilisesi’nin yanından yürüyerek Çarşı Hamamı’na kadar gidiyoruz. Hamamın içi sergiye çevrilmiş, geziyor ve çıkıyoruz.



Tekrar Midilli merkeze, iskeleye doğru yürüyoruz. Buradaki kafelerde oturuyor, yemek yiyip kahvemizi içiyoruz. Akşama doğru bir sürpriz bizi bekliyor. Dini bayram nedeniyle askeri bando marşlar eşliğinde Midilli caddelerini dolaşıyor, bizde ilgiyle izliyoruz.

Midilli’de Arkeoloji Müzesi ve Kale’de gezilebilecekler arasında. Biz merkezde zaman geçirmeyi tercih ediyor, sokaklarda biraz daha dolaşıp otele dönüyoruz. Ertesi gün sabah Ayvalık’a dönüyoruz.
Son Notlar
– Bana göre Lesvos’un tadına varmak için 4 gün ideal oldu. Biraz daha zamanımız olsaydı adanın güneyini de gezebilirdik. Uzo imalathaneleriyle ünlü Plomari, plajıyla ünlü kasaba Vatera, Kalloni körfezi girişindeki Polichnitos’u göremedik. Aynı şekilde Agiasos ve kaplıcalarıyla ünlü Thermi de diğer alternatifler olarak kaldı. Özetle gezilebilecek her yeri gezemedik ama bunları da adayı bir daha ziyaret etmek için haklı bahanelerimiz olarak bıraktık 🙂
– Adanın insanları kesinlikle çok misafirperver. Türk olduğunuzu öğrenince ayrıca da bir ilgileniyorlar, sohbet ediyorlar. Bir kafeye ve restorana oturduğunuzda önce birer bardak su ikram ediyorlar ki bu adetleri beni benden aldı… Mutfakları zaten bildiğimiz tanıdığımız Ege Mutfağı, sağlıklı ve lezzetli 🙂
– Doğal güzellikleriyle büyülendiğiniz, tarihi dokusu ve huzuruyla bulunduğunuz zamanın dışında hissettiğiniz, gerçekten dinlenip yenilenebileceğiniz çok güzel, keyifli bu ada en azından bir kez görülmesi gerekenler arasında. Ben bir daha görmek için çabalayacağım, orası kesin…
Gezi Tarihi: Ağustos 2018





















































































Son yorumlar