Urfa ve Etrafı
Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın kadim şehirlerinden Şanlıurfa’dayız. Açıkçası gitmeden önce buradan bu kadar etkileneceğimizi tahmin etmemiştim. Tarihi dokusu, mistik havası, şehri tarih boyunca yöneten onlarca farklı devletin bıraktığı kültür mirası, verimli toprakları, tarımla iç içe oluşu ve elbette zengin mutfağıyla Urfa’nın sunduğu güzellikler saymakla bitmiyor. Yakından görünce de bu güzellikler içinize kadar işliyor…
Urfa Tarihi Merkez
Şanlıurfa deyince ilk akla gelen yer elbette ki Balıklıgöl oluyor. Biz de Balıkgöl’ün çekimine kapılıp ilk iş ona doğru ilerliyoruz. Şehrin merkezindeki Divanyolu Caddesi’nden Balıklıgöl Caddesi’ne yürüyor ve şehrin tarihi merkezine geliyoruz. Buranın öyle bir havası var ki hiçbir yerde hissetmediğim kadar ruhani bir yerde olduğumu hissediyorum. Çevredeki her şey ve her yer onlarca asırlık bir geçmişe sahip…
Balıklıgöl’ün efsanesini bilmeyen yoktur; Hz.İbrahim ateşe atılır, onu çok seven Nemrut’un kızı Zeliha da dayanamaz ve ateşe atlar. Ve atladığı yer bir göle dönüşür: Halil-ür Rahman Gölü’ne…

Yaklaşık 150 metre uzunluğa 30 metre civarında da genişliğe sahip olan gölün içindeki sazan balıkları da kutsal kabul ediliyor ve bu balıklara hiçbir şekilde zarar verilmiyor.

Balıklıgöl’ün hemen yanında tarihi 2 camii bulunuyor. Bunlardan ilki Halil-ür Rahman Camii (halk arasında Döşeme Camii olarak da anılıyor), yaklaşık 1500 yıl önce bir kilise olarak inşa edilmiş, daha sonra Abbasiler döneminde camiye çevrilmiş. Diğeri Rizvaniye Camii ise kıyasla daha yeni bir cami, sadece 4 asırlık :). Bu caminin bitişiğinde camiyle aynı dönemde yapılmış ve aynı isme sahip bir de medrese var.

Balıklıgöl’ü ve yanındaki tarihi camileri doya doya gezip gördükten sonra Ayn Zeliha Parkı‘na doğru ilerliyoruz. Park içinde güzel cafe ve çay bahçeleri var. Çevredeki gezimizi tamamlayınca burada keyif çayı / kahvesi içmeye karar verip, ilerliyoruz.

Parkın içinden yürürken Urfa Kalesi‘nin tarihi surları tüm ihtişamı ile görünüyor. 12 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen kalenin günümüze kadar gelen surları 9.yüzyıldan, Abbasiler döneminden kalmış.

Parkın bittiği noktada şehrin simgelerinden biri bizi karşılıyor: Mevlid-i Halil Camii ve Külliyesi. Dergah Platosu olarak adlandırılan alandaki konumuyla Dergah Camii olarak da anılan bu caminin hemen bitişiğinde Hz.İbrahim’in doğduğuna inanılan mağara bulunuyor. Camiye de bu nedenle “kutlu doğum” anlamındaki mevlid ismi verilmiş.

Hz.İbrahim; semavi dinler Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet için çok önemli bir yere sahip. Bu alandaki dini mabetin tarihi gelişimi de Semavi dinler tarihinin ilginç bir özeti niteliği gibi. Caminin olduğu alanda daha önce çok önemli bir kilise, onun öncesinde de bir havra varmış.
Camiye bitişik Hz.İbrahim Makamı‘nı ziyaret ediyor, caminin güzel avlusunda huzur bulurken caminin ve çevresinin ruhani ve tarihi dokusunu içimize çekiyoruz.


Mevlid-i Halil Camisi’nden ayrılıp tarihi çarşıya doğru yol alıyoruz. Öncesinde şehrin adım attığınız her noktasında karşınıza çıkan tarihi camilerinden birini önümüzde buluyoruz; Hasan Padişah Camii. 15.Yüzyıl’da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yaptırılan caminin avlusundan Halil-ür Rahman Gölü’nden gelen su geçiyor ve mimarisini daha da ilginç kılıyor.

Bu camiyi de gezdikten sonra Urfa’nın tarihi çarşısı ve dükkanlarının önüne geliyoruz. Urfa’ya gelip çarşısından ilk alınacaklar listesinde bulunan İsot biberini buradaki dükkanların birinden aldıktan sonra, otantik sokaklarda turluyoruz.
Bu şehirde adımınızı attığınız yerde tarih var. Şimdi de Divanyolu Caddesi üzerinde Ulu Cami bizi karşılıyor. Eskiden Kızıl Kilise olarak bilinen bir kilise üzerine inşa edilmiş bu cami de yaklaşık 1000 yıllık… Daha sonra üzerine bir saat kulesi de eklenen minaresi çok orjinal ve kesinlikle görülmeye değer. Çok eski mezarların bulunduğu kabristan da görülecekler arasında.

Camiyi gezdikten sonra bu bölgedeki sıra gecesi (gelmişken yapmanızı öneririm) mekanlarından birine akşam için rezervasyon yaptırdıktan sonra Urfa’nın çevresindeki güzellikleri görmek üzere şehir merkezinden ayrılıyoruz…
(Merkezde yer alan diğer tarihi güzellikleri bir dahaki sefere gezip görebilmek için not ediyoruz, daha uzun gezme şansı olanlar için de şöylece listeliyorum: Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Peygamberler Tarihi Müzesi, Haleplibahçe Mozaik Müzesi, Urfa Eski Kalıntıları, Kızılkoyun Nekropolü, Tarihi Urfa Sokakları, Fırfırlı Camii (On İki Havari Kilisesi), Samsat Kapısı, Tarihi Hızmalı Köprüsü, Mevlevihane Camii, Selahaddin Eyyubi Camii, Harran Kapısı).
Göbeklitepe
Sırada Urfa’ya gelirken bizi en çok heyecanlandıran yerlerden biri var. Anadolu’nun özellikle de Mezapotamya’nın dünya tarihi açısından sınırsız zenginliklere sahip olduğunu zaten biliyoruz, işte bunu iliklerimize kadar hissedeceğimiz bir yer Göbeklitepe… Yaklaşık 11600 yıllık geçmişiyle Göbeklitepe’de, son dönemde bulunanlar insanlık tarihine ait bilinenleri değiştirdi. Özetlemek gerekirse burada, yerleşik hayat öncesi göçebe (daha doğrusu avcı-toplayıcı) toplumların inanç sistemi geliştirdiğini gösteren buluntularla yeni bir çığır açıldı.

Ziyaret alanına yaklaşırken heyecanımız artıyor. Önce kapalı alandaki sinevizyon gösterisini izliyor ve bölgenin tarihi ile ilgili bilgi alıyoruz. Daha sonra ziyaret alanına ilerliyoruz. Kireç taşına yontulmuş dikilitaşların üzerindeki boğa, yılan, tilki gibi hayvan fügürleri rahatlıkla seçelebiliyoruz. Bu anıtların 11000 yıl öncesine ait olduğunu düşünmek tüylerimizi ürpertiyor. Bölgede Göbeklitepe’ye benzer başka tarihi merkezlerin olabileceği ihtimalini öğreniyoruz. Umuyorum bu ihtimal gerçek olur ve çok yakında yeni bir tarihi keşif yapılır…

Harran
Şanlıurfa şehir merkezinin güneyinde, Suriye sınırına çok yakın bir konumda bulunan Harran için “yaşayan tarih” tanımını kullanmak yakışır çünkü kuruluşu yaklaşık 4500 yıl öncesine dayanıyor. Bu özelliğiyle dünyada halen insanların yaşadığı en eski yerleşimlerinden biri.
Harran’da dikkatimizi hemen Tarihi Kümbet Evleri çekiyor. Yazları serin, kışları sıcak tutmak için özel mimariye sahip bu evlerde malzeme olarak pişmiş toprak, yumurta akı, saman gibi bileşenlerin kullanıldığını öğreniyoruz.

Harran’ın bir diğer önemli özelliği de dünyanın en eski üniversitesinin burada bulunması. Bu üniversiteye ait harebeler halen görülebiliyor, aslına bakarsanız daha iyi korunup önemli bir ziyaret merkezine dönüştürülebilir. Şu anki hali maalesef bundan biraz uzak…

Halfeti
Şanlıurfa’ya gelmişken mutlaka görülmesi gereken bir diğer ilçe de merkezden 120km uzaklıkta bulunan Halfeti. Yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahip olan tarihi ilçe, GAP sonrası Fırat’ın üzerine kurulan Birecik Barajı sonrası mecburi bir yer değişimine uğramış.

Halfeti’nin bir diğer özelliği de “sakin şehir” (cittaslow) ünvanına sahip olması. Şehre adım atınca bu “sakinliği” hissedebiliyoruz.
Halfeti’de yapılması gereken en önemli şey nehirde tekne turuna çıkmak, biz de vakit kaybetmeden tura başlıyoruz. Fırat’ın masmavi suları üzerinde ilerlerken eski Halfeti, Rumkale, Savaşan Köyü’nü yakından görüyor, tarihe doğru mavi bir yolculuk yapıyoruz…

Aslında Halfeti’deki yerleşimler, asırlar boyu Rumkale adıyla bilinen ve şu anki şehrin karşı kıyısında, biraz daha uzağında bulunan bir yerdeymiş. 19.yüzyılda nüfusunun oldukça azalması sonrası yerleşim karşı kıyıya, şu anki eski Halfeti’ye aktarılmış. Nehir üzerinden Rumkale’nin surlarından kalanları doyasıya izliyoruz.

“Batık kent” olarak da bilinen Savaşan Köyü, Halfeti’nin günümüzdeki simgelerinden. Birecik Barajı’nın yapılması ile bir kısmı sular altında kalan köy, terk edilmiş evleri ve sular içinden yükselen minaresiyle eşsiz bir görünüm sergiliyor.
Evlerin mimarisi, köyün mistik havası gerçekten görülmeye değer. Ama evlerini terk edip 30km uzaklıkta başka bir yere yerleşmek durumunda kalan köy halkını düşünmeden edemiyor insan. Geçmişlerini, hayatlarının parçasını bırakıp gitmek çok da kolay olmamıştır sanırım…


Gezi Tarihi: Mayıs 2019





















































































Son yorumlar