Kos (İstanköy) Adası

Daha önce Yunan Adaları’ndan Lesvos (Midilli) Adası’nı ziyaret etme şansımız olmuştu. Daha güneyde yer alan adalar hep aklımızdaydı ama bir türlü fırsat yaratamıştık. Sonunda Lesvos gezisinden 4 yıl sonra Oniki Adalar içerisinde yer alan Kos ve Rodos Adaları’nı içeren bir gezi & tatil planı yaptık.

Planımız önce Kos’a sonra Rodos’a geçmek. Kos’a geçmek için Bodrum’a geldik ve Bodrum Limanı’ndan yarım saat süren bir yolculukla Kos’a ulaştık. Yolculuk sırasında Bodrum Yarımadası’nın ve yakınlardaki adaların muhteşem manzarasını doyasıya izlemeyi ihmal etmedik.

Bodrum’dan Kos’a…

Bodrum Yarımadası’ndan sadece 8 mil uzakta yer alan Kos, Oniki Adaların en önemlilerinden biri. Tarihçesine baktığımızda; Kos Adası’na MÖ 11.yüzyıl civarı önce Karyalılar yerleşir. Ada daha sonra Dorlar tarafından istila edilir. Sonraki dönemde Persler, Yunanlılar, Romalılar, Venedikliler hakimiyetine girer. ve sonrasında Şövalyeler dönemini yaşayan Kos Adası, 1525 yılında Osmanlılar tarafından fethedilir. Yaklaşık 400 yıl süren Osmanlı hakimiyeti de 1912 yılında biter ve ada İtalyanların eline geçer. II.Dünya Savaşı sonrasında Oniki Adalar, dolayısıyla da Kos Yunanistan’a bırakılır. Osmanlılar döneminde adaya İstanköy adı konulur, günümüzde de Kos Adası ülkemizde halen bu isimle anılabiliyor.

Kos

Adaya ismini veren Kos şehri adanın en kuzey ucunda yer alıyor. Kos’un merkezi, tavernalar, çarşılar, barlar, restorantlarla dolu, bir yandan da tarihle iç içe capcanlı bir yer. Biz de Kos’u gezmeye tarihi yapılardan başlıyoruz.

Kos çok büyük bir yer değil, gezilecek her yer yürüme mesafesinde. İlk olarak limana yakın konumda olan Kos Antik Kenti kalıntıları ile başlıyoruz. Depremler ve istilalar nedeniyle maalesef antik kentin çok kısıtlı bir kısmı ayakta. Girişte yer alan eski çağlardan kalma kiliseler ve biraz ileride bulunan mozaikler günümüze ulaşan eserler arasında. Şehri çevreleyen surların bir kısmı günümüz yapıları ile bütünleşmiş. Çok az kısımları ayakta olsa da Afrodit Tapınağı ve Antik Agora görülecekler arasında.

Kos Antik Şehir

Antik şehirden çıkınca Osmanlı döneminden kalma yapılar karşılıyor bizi. Önce şu an eğlence mekanı olarak kullanan tarihi hamamı daha sonra adanın en büyük camisi olan Gazi Hasan Paşa Camisi‘ni görüyoruz. Cami ve minaresi tadilatta olduğu için camiyi ancak dışarıdan görebiliyoruz. Maalesef caminin iyi korunduğunu söylemek pek mümkün değil.

Gazi Hasan Paşa Camii

Caminin hemen önünde adanın simgelerin biri olan Hipokrat Ağacı duruyor. Tahmin edeceğiniz üzere ağaç adını modern tıp biliminin kurucusu Hipokrat’tan alıyor. Bunun nedeni de Hipokrat’ın bir Koslu olması. MÖ 460 yılında Kos’ta doğan Hipokrat; yaşadığı çağlardaki inanışın aksine hastalıkların Tanrıların gazabından veya bazı olağanüstü güçlerden kaynaklandığına inanmamış. Bütün hastalıkların fiziksel ve gerçeğe dayanan bir sebebi olduğunu düşünmüş. Bildiğiniz gibi günümüzde dünyadaki tüm doktorlar mesleğe başlarken “Hipokrat yemini” olarak bilinen bir and içerler. Bu yeminin özünde her doktorun bilgisi ve yeteneği ölçüsünde hiçbir ayrım yapmadan tüm hastalarla ilgileneceği ve hiçbir hastaya / yaşama zararı olacak bir tedavi önermeyeği gibi evrensel unsurlar bulunuyor. Günümüzden tam 2500 yıl önce yaşamış bu büyük insanın dünyada böylesine bir ortak değer üretmesini ayakta alkışlamayalım da ne yapalım…

Hipokrat Ağacı’nın hikayesiyse şu şekilde; inanışa göre Hipokrat tarafından dikilmiş bu ağacın gölgesi altında Hipokrat öğrencilerine dersler verirmiş. Tarsuslu ünlü aziz St.Paul de kendisinden bu ağacın gölgesi altında eğitim almış. Aslında bu ağaç 500 yıllık bir ağaç ve Hipokrat’ın yaşadığı dönemden kalması mümkün değil. Ancak inanışa göre o dönemde dikilen ağacın soyundan geliyor ve ağaca özel bir önem atfediliyor.

Hipokrat Ağacı

Hipokrat Ağacı’nın gölgesinde biraz nefes alıp rahatladıkta sonra, karşısındaki köprüden geçiyor ve kentin bir diğer önemli tarihi yapısı Neratzia Kalesi‘ne ulaşıyoruz. Şövalyeler döneminde şehri korumak için yaptırılan bu kale Şövalyeler Kalesi olarak da anılıyor. Günümüze kadar iyi şekilde korunduğunu söyleyebileceğimiz bu kaleye giriş ücretsiz. Kaleden Bodrum kıyıları ve Kos şehrine ait güzel manzaralar seyredilebiliyor.

Kos Şövalyeler (Neratzia) Kalesi

Kalede geçirdiğimiz keyifli sonrası limana doğru yürüyoruz. Limanda ve şehrin ana meydanı Yunus (Dolphin) Meydanı‘nda yaptığımız kısa bir gezinti sonrası adanın son yıllarında popüler olan Beyaz Merdivenler – Steps of Kos‘a geliyoruz. Burası özellikle akşam saatlerinde çok kalabalık bir yer. Görece erken saatlerde orada olmanın avantajıyla basamaklar bize tahsis edilmiş gibi. Basamakların esprisiyse, basamaklarla beraber çevredeki evlerin beyaza ve maviye boyanmasıyla oluşan görsellik ile limanı ve denizi hoşça izleyebilmek diyebilirim…

Kos – Beyaz Merdivenler

Merdivenlerden yukarıya doğru daha iç kısımlara doğru ilerliyoruz. Kos’un merkezi de çok tarihi bir yerleşim ve bu bölgede her köşede tarihin izlerini bulmak mümkün. Dolayısıyla etrafı gezerken çevremizi dikkatle incelemeye dikkat ediyoruz. Sonra Kos’un önemli merkezlerinden biri olan Eleftherias Meydanı‘na ulaşıyoruz. Bu meydanda adanın yerel ürünleri ve curcunası ile dikkat çeken Belediye Pazarı, yakın bir zamanda yaşanan deprem nedeniyle minaresi yıkılan Defterdar Camii, kulesiyle dikkat çeken Tiyatro Binası ve soluklanılabilecek birçok kafe ile restorant bulunuyor. Meydanın yakınlarıda bulunan Agia Paraskevi Kilisesi ve Kos Arkeoloji Müzesi görülüp ziyaret edilecek diğer önemli yapılar.

Çevredeki lokantalarda “döner”e benzerin yemeklerin reklamının yapıldığını görünce civardaki restorant çalışanlarından biriyle sohbet ediyorum. Kendisi ile yaptığım sohbet sonrası dana etinden yapılan dönerin Türklere, tavuk veya domuz etinden yapılanınsa Yunanlılara ait (!) olduğunu öğrenmiş oluyorum 🙂

Eleftherias Meydanı’nda Belediye Pazarı

Meydanı ve çevresini gezdikten sonra Old Town olarak alınan çarşılar sokağına giriyoruz. Burası aslında tek bir sokak değil, birbirine paralel ilerleyen birkaç sokaktan oluşan bir alan. Kasabanın kalbi olan bu bölge her daim oldukça hareketli, sokaklarda hediyelik eşyadan tutun da adaya özgü birçok ürünün satıldığı birçok dükkan ve mağaza var. Çarşının bitiminde de tavernalar ve restorantlar sıralanıyor. Bunlardan birine oturuyor, bir şeyler yiyip içerken bölgenin otantik havasının tadına varıyoruz.

Eski Caminin Minaresi

Yemek sonrası Old Town’dan daha içerilere doğru ilerliyoruz. Amacımız Kos Antik kalıntılarının şehrin bu kısmında kalan bölümlerini görmek. Öncesinde karşımıza bir Osmanlı yadigarı çıkıyor. Eski Cami‘den günümüze sadece minaresi ayakta kalmış. Minarenin ilginç ama bir o kadar da hüzünlü bir görüntüsü içimize işliyor…

Minarenin arkasında kalan merdivenlerden Batı Arkeolojik Kazı Alanı olarak adlandırılan alana ulaşıyoruz. Burada limanda gördüğümüz arkeolojik alandan çok daha fazla yapı yapı var ve buradaki yapılar göreceli olarak daha iyi korunmuş. Antik Hipodrom, Nekropolis ve Gymnasyum bu alanda görülecekler arasında. Yine bu alanda iyi korunmuş mozaikleri yakından görebilirsiniz.

Kos Antik Tiyatro

Bu alanı gezdikten sonra karşıya Antik Tiyatro’nun (Roman Odeon) olduğu alana geçiyoruz. Belirli bir restorasyon gördüğü göze çarpan tiyatro çok büyük sayılmaz. Ülkemizdeki antik kentlerde çok daha etkileyici ve büyük olanları görmüştük. Tiyatronun alt kısmında küçük bir müze bulunuyor, bu müzede hem tiyato hem de Kos antik kenti ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.

Agnus Dei – Catholic Church of the Holy Cross

Antik tiyatronun biraz ilerisinde iki yanı uzun ağaçlı bir yol görüyoruz. Bu yolun sonunda kentin önemli dini merkezlerinden biri bulunuyor: Agnus Dei (Catholic Church of the Holy Cross). Etkileyici büyüklükte bir giriş kapısı bulunan bir kilise 1920 yılında ada İtalyan egemenliği altındayken yaptırılmış. Bildiğiniz gibi Yunanlar ve Rumlar Ortodoks. Dolayısıyla adaya Katolikler için de bir kilise kazandırılmak istenmiş. Kiliseye doğru yürürken yol boyunca cırcır böceklerinin konserini dinliyoruz. Ağaçlara yaklaşınca konserin assolistlerini yakından görmek mümkün oluyor. Daha önce bu kadar yakından görme fırsatı bulamadığım cırcır böceklerini selamlıyor ve yola devam ediyorum…

Adada her taraf tarih kokuyor. Kilisenin önünden devam edince tarihi Romam Hamamı kalıntıları, Tarihi Roma Evi (Casa Romana), Dionysus Altarı yürüyüş boyunca gördüklerimiz arasında. Ara sokaklara girdiğinizde bile gözünüz açık olsun, her an bir tarihi eserle burun buruna gelebilirsiniz 🙂

Bu arada adadaki en önemli tarihi alanlardan biri Kos merkezin dışında yer alan Kos Asklepionu. Asklepion’un hemen yakınında Hipokrat’a adanmış Hipokrat Uluslarası Araştırma Müzesi ve Hipokrat Bahçesi bulunuyor. Meraklılarına duyurulur.

Kos limanda gece

Kos’ta geceler de oldukça hareketli. Barlar sokağı gençlerle dolup taşıyor. Bu arada adanın genel olarak oldukça güvenli hissettirdiğini de söylemeliyim. Böyle olunca geç saatlere kadar sokaklar cıvıl cıvıl. Yeri gelmişken bir de restorant tavsiyesinde bulunayım. Bizim kaldığımız yere yakın konumu sayesinde keşfettiğimiz Hirodion, menüsü ve atmosferiyle tercih edilebilecek bir restorant. Tek dezavantajı Kos limana biraz uzak, ama Kos’ta zaten hiçbir yer o kadar uzak sayılmaz 🙂

St.Peter’s Plajı

Kos merkezden adanın diğer yerlerine açılmadan önce ziyaret ettiğimiz son yer St.Peter’s Plajı oluyor. Bodrum sahillerine bakan bu plaj harika manzaralara sahip olsa da denizine (en azından halk plajına) girmenizi pek önermiyorum. Bu plaj kayalık yapısıyla çok fazla deniz kestanesi barındırıyor. Biz zaten denize girmek için merkezin dışındaki köylerin plajlarına geçmeyi istiyorduk, şimdi bu plajları keşfetmenin tam zamanı…

Merkezin dışındaki yerleri keşfetmenin en iyi yolu araba kiralamak. Biz araba kiralama işini önceden ayarlamadığımız için araç bulmakta oldukça zorlandık. Dolayısıyla siz siz olun özellike en yoğun olan yaz aylarında adaya gelecekseniz araba kiralama işini önceden halledin.

Marmari

Merkezden ayrılıp yola koyuluyoruz. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk sonrası ilk durağımız Marmari‘deyiz. Adanın kuzey batı kısmında yer alan Marmari oldukça güzel bir plaja sahip. Hemen karşısında yer alan Perimos Adası ve daha uzaktaki Bodrum kıyılarının manzarası eşliğinde deniz keyfi yapıyoruz. Marmari’ye çok yakın konumda Igroviotopos Alikis adında bir tuz gölü ve bu göle ait bir de müze bulunuyor. Gelmişken burayı da ziyaret edebilirsiniz.

Marmari Plajı

Kardamania

Marmari’de plajın ve denizin keyfini çıkardıktan sonra şimdi yeni plajları deneyimlemek için yoldayız. Yine 20 dakikalık bir yolculuk sonrası Kardamania‘ya ulaşıyoruz. Bu sefer adanın kuzeyinde değil güneyindeyiz. Kuzeyden güneye geçerken adadaki bazı tarihi kale kalıntılarını görmek de mümkün oluyor.

Kardamania Plajı-1

Kardamania sahili otellerin de yer aldığı görece büyük bir yerleşim. Çok güzel bir plaja sahip Kardamania’da yüzmek ayrı bir keyif. Bu sefer karşımızda Datça yani Reşadiye Yarımadası sahilleri ve Nisiros gibi bölgedeki küçük adalar var. Yüzdükten sonra Kardamina sahil yolunda ve daha içerideki çarşısında küçük bir tur atıyoruz.

Kardamania Plajı-2

Kefalos

Kardamania’dan sonra sırada Kefalos var. Adada gideceğimiz en güney kısım olan Kefalos’a Kardamania’dan yaklaşık 25 dakikalık bir yolculuk sonrası ulaşıyoruz. Kefalos sahili adanın en güzel sahillerinden biri (kişisel olarak benim favorim oldu), gerek denizinin güzelliği gerek manzarasıyla gerekse tesis imkanlarıyla rahatlıkla bir tam günü Kefalos’ta geçirebilirsiniz.

Kefalos Plajı

Kefalos Plajı’nın keyfine vardıktan sonra Kefalos Kalesi‘nin kalıntılarının yer aldığı yüksek bölgeye geçiyoruz. Buradan Kefalos’u ve adanın manzaralarını seyrediyoruz. Ama adanın en yüksek yeri burası değil ve en güzel manzaralar için yine yollara düşme zamanı. Sırada Zia var…

Kefalos- kale manzarası

Zia

Kefalos’tan Zia‘ya doğru yola çıkıyoruz. Adanın plajlarında yaşadığımız deneyimler sonrası artık adanın yüksek kesimlerine çıkma zamanı. En güzel gün batımı manzaralarını izlemek için Zia yollarındayız…

Zia yolunda Evangelismos Kilisesi

Zia yolunda birçok kilise var. Evangelismos Kilisesi bunlardan sadece bir tanesi. Bu kiliselerin tamamı beyaz-mavi renkleriyle çok orjinal bir görünüme sahip. Kilisede kısa bir mola verip Zia’ya doğru tırmanmaya devam ediyoruz.

Zia Köyü

Zia’ya ulaşmadan önce arabamızı köyün aşağısında kalan otoparka bırakıyoruz. Köye doğru çıkarken attığımız her adımda yükseliyoruz ve manzaranın güzelliği giderek artıyor. Zia’ya ulaşınca bu kez köyün otantik manzarası bizi büyülüyor. Bir tarafta yalın güzelliği ile Zia, daha aşağıda muhteşem bir ada ve Ege manzarası…

Zia’da manzara

İnsan ister istemez daha yukarıya çıkmak, bu eşsiz manzaranın daha da iyisi var mı diye görmek istiyor. Sonunda en tepeye Zia’nın zirve noktasına ulaşıyoruz. Artık Church of the Assumption of the Virgin Zia‘dayız ve şimdi günü batırmanın zamanı: İşte Perimos Adası ve Bodrum Kıyıları ve tabi ki Ege Denizi hepsi kanatlarımızın altında…

Zia’da gün batımına doğru

Akşam olurken Zia’dan ayrılıyor Kos merkeze dönüyoruz. Ertesi gün erkenden Rodos’a feribotla geçeceğiz. Çok geç olmadan otelimize dönüyoruz.

Kos Kalesi ve Liman

Ertesi sabah erkenden Kos limana atıyoruz kendimizi. Rodos’a geçmek üzere devasa bir cruise gemisine biniyoruz. Birbirinden güzel manzaralar eşliğinde Rodos’a doğru yol alıyoruz. Tüm güzelliğiyle Reşadiye Yarımadası, Datça Sahilleri, Simi Adası ve Bozburun Yarımadası Sahilleri bize eşlik ediyor. Bu kadim coğrafyada olmak ve eşsiz manzaraları görmek; işte ben gerçekten yaşadım diyebilmek için insana önemli bir farkındalık katıyor…

Simi Adası
Feribottan Bozburun Kıyıları

Kos’ta geçirdiğimiz her andan ayrı bir keyif aldık. Bu keyfi daha da unutulmaz kılansa Kos gezimizde hayatımıza damga vuran, hakkı ödenmez güzel bir insanla bu anları paylaşıyor olmaktı. Daha nicelerinde beraber olmak dileğiyle…

Gezi Tarihi: Ağustos 2022

Kitap Tavsiyesi: Orhan Pamuk – Veba Geceleri

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir