Fas: Marakeş & Kazablanka
Bir süredir ziyaret etmek için fırsat kolladığımız Fas için, kış mevsiminin daha uygun bir zaman dilimi olduğunu düşünerek Aralık ayı sonunda bir plan yapmayı başardık. Böylelikle yılın son günlerini Fas’ta geçirecektik. Tabii Fas küçük bir ülke değil ve görülmeye değer çok fazla yer var. Sayılı güne sahip olduğumuz için biz önceliği Marakeş ve Kazablanka’ya verdik.
Marakeş
Fas denince Marakeş hiç kuşkusuz ilk akla gelen lokasyonlardan biri oluyor. Ki bu ününde hiç de haksız değil. Çoğunluğu Berberi ve Arap nüfusunun oluşturduğu Fas coğrafyası tarih boyunca birçok hanedanın hüküm sürdüğü bir bölge olmuş. Marakeş de bu coğrafyada tarihi öneme sahip eski başkentlerden biri. (Günümüzde Rabat’ın başkent olduğu ülkede diğer tarihi başkenler Fes ve Meknes kentleri.)
Marakeş 1000 yıllık bir kent, 1062 yılında kurulmuş. O dönemde ülkeyi yöneten Murabıtlar tarafından kurulan kent ülkenin başkenti olmuş. Daha sonra Muvahhidler döneminde de başkent olarak kalan Marakeş, yaklaşık 200 yıl ülke yönetiminin kalbi konumunda kalmış. Fas’ın günümüzdeki İngilizce ismi de Marakeş’den geliyor. Avrupalılar Marakeş’i yanlışlıkla “Marrak” olarak tabir etmişler, o isim de günümüze “Morocco” olarak evrilerek gelmiş. (Bizim Fas dememiz de diğer eski başkent Fes’ten ileri geliyor.)
Konum olarak Yukarı Atlas Dağları’nın eteklerine kurulmuş bu kent, Afrika’nın içlerine açılan bir kapı gibi. Dolayısıyla Marakeş, Berberi ve Arapların yanı sıra hatrı sayılır şekilde Afrikalı’ya da ev sahipliği yapmış, halen yapmaya da devam ediyor.
Marakeş’in tarihi merkezi çok iyi korunmuş ve bu kısma “Medina” deniyor. Eski tarihi merkezi çevreleyen Gilliz (Gueliz) semti şehrin modern kısmı. İş yerleri, lüks otel, kafe ve restorantlar, alış veriş merkezleri şehrin bu kısmıda yer alıyor. Eski kent haliyle gezilecek ve görülecek çok daha fazla unsur barındırdığından biz bu kısma hemen hemen çıkmadık. Otelimizi de eski kent merkezinden ayarladık. Marakeş’in eski kenti Medinası’nda bizdeki eski “han”lara benzeyen “riad”lar mevcut. Bunların yüzlercesi restore edilerek daha modern hale dönüştürülmüş ve turistlerin çok büyük kısmı bu riadlarda konaklıyor. Biz de eski kent merkezinde Riad Dar al Kounouz‘u konaklama için tercih ettik, genel olarak da konumundan ve verilen hizmetten memnun kaldık. Kaldığımız Riad Dar al Kounouz, restorasyon gördüyse bile otantik havasını ve tarihi mimari motiflerini de koruyordu…

Marakeş’te şehir merkezi ile havaalanı arası çok yakın, 15-20 dakikalık bir mesafede. Ulaşım için taksi kullanılabilir. Fas genel olarak ucuz sayılabilecek bir ülke ama taksiye verilecek ücreti de azaltmak isterseniz “InDrive” uygulamasını kullanabilirsiniz. Über’in Fas versiyonu diyebileceğimiz bu uygulama taksiye kıyasla çok daha uygun. Marakeş ve Kazablanka’da birkaç kez kullandığımız bu uygulamada güven problemi yaşamadık. Hatta InDrive uygulamasında birkaç kez kadın sürücüye de denk geldik. Bu noktada Fas’ın ülkemizden sonra gördüğümüz (yine de açık ara fark olsa da) en özgürlükçü Müslüman ülke olduğunu belirtebiliriz.
Eski kent merkezinde bir “riad”ta konaklamayı seçerseniz muhtemelen eski kent kapılarından birinden kalacağınız yere kadar yürümeniz gerekecek. Çünkü sonradan görüp anlayacağanız gibi bu sokaklara araçların girmesi mümkün değil. Dolayısıyla böyle bir duruma hazırlıklı olun ve şaşırmayın. İyi haberse şu; otel sahip ve çalışanları genel olarak misafirperverler. Bununla ilgili size ulaşıp destek gerekip gerekmediğini sorabiliyorlar. Bizim ihtiyacımız olmadı ama buna ihtiyaç duyarsanız otelinizle iletişime geçip destek isteyebilirsiniz, el arabası tarzı bir yöntemle valizlerinizi taşımaya yardımcı olacaklardır 🙂

Fas’ta genel olarak misafirperverliğin çok iyi bir seviyede olduğunu söylemek lazım. Otelimize vardığımızda dinlenirken bize hemen nane çayı servis ettiler, muhtemelen tüm riad’larda benzer şekildedir. Fas’ın milli içeceği olan nane çayını deneyimlemek zaten kaçınılmaz bir şey. Şekerli ve renkli bardaklarla servis edilen bu ferah çayı bardağa koyma şekilleri ise ayrı bir ritüel. Havayla temas ettiğinde tadını bulduğu düşünülen çay bardaklara oldukça yüksekten konuluyor. Demliği genelde önünüze bırakıyorlar, bu ritüeli siz de mutlaka deneyimleyin 🙂
Detaylara geçmeden son bir not; Türkiye’de sokaklarda kedileri görmeye ne kadar alışıksak Marakeş’te de bunu benzer şekilde yaşadık. Kediler sokaklarda cirit atıyor ve günlük yaşamın bir parçası halindeler. Aynı ülkemizdeki gibi, iyi ki de böyle…

Camiü’l Fena Meydanı & Kutubiye Camii
Gezimize Marakeş’in kalbinin attığı Camiü’l Fena Meydanı‘ndan başlıyoruz. Bu devasa meydanın isminin anlamı “fanilerin toplanma yeri”. Ve bu meydan isminin anlamını sonuna kadar yaşatıyor; her daim her saat bir insan cümbüşü bu meydanda buluşuyor…

Bir rivayete göre şehri kuran Murabıtlar ve Muvahhidler bu meydanda kestikleri kelleleri sergiliyormuş ve meydanın ismindeki “fani” de buradan geliyormuş. Öyle midir bilinmez ama meydan her türlü “faniliği” barındırıyor, buna emin olabilirsiniz. Sokak lezzetleri sunan yemekçiler, rengarenk taze sıkılmış meyve suyu satan dükkanlar, yılan oynatıcıları, maymunlarla şov yapanlar, dövme ve desen çizen kadınlar, kola şişeleri ile olta oyunu oynatanlar, bireysel binbir çeşit performans sergileyenler, akrobatlar, çalgıcılar, DJ’ler, ve daha neler neler… Meydan gerçekten çok enteresan, rahatlıkla birkaç saatinizi burada yaşananları gözlemleyerek geçirebilirsiniz.

Meydanın çevresi eski kentteki hemen hemen tüm yapılar gibi kızıl topraktan yapılmış kerpiç yapılarla çevrelenmiş. Her daim görülmeye değecek bu meydana gün batımında gelirseniz, kızıl bir görsel şölene tanıklık edebilirsiniz.

Meydandan hemen fark edileceği üzere, meydanın sadece 200 metre ilerisinde şehrin en ünlü simgesi Kutubiye Minaresi yükseliyor. 70 metre yüksekliğindeki bu minare Muhahhidler döneminde, 12.yüzyılda inşa edilmiş. İnşa edildiği dönemde bir mühendislik harikası olan bu minare mükemmel oranlarıyla daha sonra inşa edilen minarelere de model olmuş. 4 yüzü farklı mimariye sahip minareye hayran kalmamak imkansız. Bu noktada ülkemizdeki mimariden farklı olarak Fas’taki cami minarelerinin silindirik değil Kutubiye’nin öncülüğünde dikdörtgen şekle sahip olduğunu belirtelim.
Kutubiye, 2023’teki depremde hasar alsa da tekrar restore edilmiş ve tüm görkemiyle ayakta duruyor. Ancak deprem nedeniyle mi bilinmez caminin içine girilmiyor (ya da biz ziyarete açık olan bir zamanda gitmedik, bilemiyorum).

Medina de Marakeş – Marakeş Sokakları & Çarşıları (Suklar)
Cami’ül Fena Meydanı’nın hemen arkasında Marakeş’in alameti farikası olan labirent gibi sokakları ve “suk” denen çarşıları başlıyor. Mardin’in sokaklarını anımsatan bu otantik ve egzotik sokaklar öylesine birbirine benziyor ki bir defa geçtiğiniz sokaktan bir daha geçmeniz imkansıza yakın. Bu noktada tavsiyemiz eğer bir dükkanda bir şeyler beğenip almaya niyetlendiyseniz sonraya bırakmayın, çünkü bir daha o dükkanı bulamayabilirsiniz 🙂

Bir tek günün erken saatlerinde boş görebileceğiniz bu sokaklarda günün prime saatlerinde tam bir insan seliyle karşılaşacaksınız. Buradaki dükkanlarda ne ararsanız bulabilirsiniz: envai çeşit baharat, hediyelik eşya, yöresel kıyafet, halı kilim, terlik, ahşap eşyalar, spor giyim malzemeleri vb…

Kaybolmanın mümkün olduğu bu sokaklarda, ki bazılarına geçit demek daha doğru olur, Marakeş’in tarihi dokusunun sonuna kadar tadına varacaksınız. Esnaf size bir şeyler satmak için çok istekli, yerine göre biraz da ısrarcı olsa da, laftan anlıyor. Rahatsız edici boyutta bir yapışkanlık sergilemiyor (Mısır’daki deneyimimiz bundan çok daha beterdi belirtmek gerek).

Bu gizemli sokaklar o kadar enteresan ki her an karşınıza etkileyici bir görüntü, geçmişin derinliklerinden gelen bir ayrıntı çıkabilir: Evlerin altına açılmış gündüz geceden daha karanlık olan geçitler, motifli süslü kapılara sahip yapılar, rengarenk dükkanlar, başka yerde göremeyeceğiniz binbir türlü ayrıntı Marakeş’in otantik sokaklarında sizi bekliyor…

Bu sokaklarda gezerken alışamadığımız ve rahatsız olduğumuz en önemli şeyse motorsiklet trafiği oldu. Anlıyoruz, bu sokaklara araç girmiyor ve yerel halk için de ulaşım açısından motorlar ayrı bir öneme sahip. Ama kalabalık sokaklarda yürümeye çalışırken arkanızdan veya karşınızdan sürekli gelip geçen motorsikletler anı yaşamanıza engel oluyor. Bu dar yollarda insan yoğunluğuna alışkın sürücüler usta olsa da, kaza tehlikesinin mevcut olmadığını söylemek de mümkün değil maalesef.
Bin Yusuf Medresesi
Marakeş’te ziyaret edilecek tarihi yapıların başında Bin Yusuf Medresesi yer alıyor. Geçmişi 14.yüzyıla kadar uzanan medrese, Marakeş’e altın dönemini yaşatan Sadiler döneminde, 16.yüzyılda Endülüs tarzında tekrar inşa edilmiş. Adını bitişiğindeki Bin Yusuf Camii’den alan medrese altın çağında Mağribi coğrafyasının en büyüğü konumundaymış.

Fas mimarisinin en güzel örneklerini barındıran medresede ahşap oyma, taş ve seramik işçilikleri nefes kesiyor. İç avlusundaki havuz, ahşap tavan kubbe ve kubbenin altında Kuritiba halifelik döneminden kalma mermer tekne medresede görülecekler arasında. Bunların yanı sıra medresede zamanında yaklaşık 800 öğrenciye ev sahipliği yapan, 130 adet öğrenci odası bulunuyor. Birbirine çok benzeyen bu odalar arasındaki geçitler ve merdivenler, tıpkı Marakeş sokakları gibi labirent gibi. Odalar arasında yürürken kendinizi hiç beklemediğiniz bir yerde bulabilirsiniz…

Marakeş Müzesi
Bin Yusuf Medresesi’nin hemen yanında bulunan Marakeş Müzesi, aslında Mnebbi Sarayı olarak inşa edilmiş, 1990’lı yıllarda müzeye dönüştürülmüş. Müzenin giriş kısmında Fas ressamlarına ait koleksiyonlar yer alıyor. Bunların gayet özgün resimler olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Eskiden bir saray olduğu düşünüldüğünde müzenin çok etkileyici bir iç mimariye sahip olması şaşırtıcı değil, ama yine de etkilenmemek mümkün değil. Müzede değerli el yazmaları, İslami hat sanatının eşsiz örnekleri, seramikler, Fas’ın milli giysi örnekleri, hançerler gibi eserler sergileniyor.

Yine bir labirenti andıran hamam salonları en ilginç kısımlardan biri. İç içe açılan salonlar bitip tükenmek bilmeyen sürprizlerle dolu bir yerde olduğunuzu hissettiriyor. Bu kısımda Fas’ın son yüzyılını özetleyen taş baskısı ve suluboya eserleri görebilirsiniz.

Müzeden çıkınca Marakeş’in tarihi meydanlarından birinde biraz vakit geçirebilirsiniz. Bir köşesinde Bin Yusuf Medresesi ve Marakeş Müzesi’nin yer aldığı bu meydanda Bin Yusuf Camii, Bin Yusuf Kütüphanesi ve Marakeş’ta Murabıt döneminden ayakta kalan tek yapı olan Almoravid Koubba (Kubbe) gezilip görülebilir.
Le Jardin Secret (Gizli Bahçe)
Marakeş’in “Medinası” yani eski şehrinin içinde labirentvari sokaklarının arasında bir gizli botanik bahçesi saklı: Le Jardin Secret (Gizli Bahçe). Dışarıdan bakınca burada böyle bir bahçenin olduğunu anlamak mümkün değil, işte size Marakeş’in gizemlerinden biri daha…
Aslında bu gizli bahçenin olduğu yerde geçmişi 16.yüzyıla uzanan, Sadiler dönemine ait bir saray varmış. Ancak Sadi yapılarının hemen hemen tamamı gibi, ülke yönetiminin hanedanın elinden çıkmasıyla bu saray da tahrip olmuş. (Bu çevrede aynı dönemden kalma tarihi hamam, cami ve konaklardan kalanlar da görülebiliyor.)
Tarih boyunca önemli devlet adamlarına ev sahipliği yapan bu kompleks son olarak 2008 yılında şu anki haline yani gizli botanik bahçesine dönüşmüş. Kentin de en çok ziyaret edilen turistik noktalarından biri olmuş.

Girişten geçince farklı çeşitte ağaç ve çiçeklerin olduğu küçük sayılabilecek bir avluya çıkılıyor. Burada çeşitli ülkelerde yetişen farklı türleri yakından inceleyebiliyorsunuz. Afrika ülkelerinden olduğu kadar, Güney Amerika, Asya, Avrupa, Ortadoğu ülkeleri kısacası neredeyse tüm kıta ve coğrafyalardan türler var. Ülkemizden de birkaç örnek görebilirsiniz.
Bu avludan daha büyük ikinci bir avluya geçiş yapılıyor. İkinci avlunun bahçeleri mandalina, limon, portakal ağaçları ile bezenmiş ve bu nefis ağaçlar çok güzel görseller oluşturmuş. Yeşil seramikle kaplanmış bahçenin yolları da bahçeye ayrı bir hava katmış. Bahçenin güzelliğini en sonda bulunan yapının terasına çıkarak yukarıdan izleyebilirsiniz, hatta bu seyri terasta yer alan kafede çay-kahve keyfi yaparak uzatabilirsiniz. Gerçi çay-kahve keyfi için daha iyi bir önerimiz var 🙂

Yüzlerce tarihi-sokak arasında küçük bir meydan olan Des Epices‘te aynı isme sahip Cafe des Epices, gezerken mola vermek için muhteşem bir yer. Terasından hareketli meydanı izleyebilir, kentin kızıl topraktan yapılma evlerini seyredebilir, bir yandan da Fas’a özgü naneli çayınızı veya dilerseniz tarçınlı kahvenizi yudumlayabilirsiniz…


Bahia Sarayı
Bahia Sarayı, Marakeş’teki iki saray kompleksinden ilki ve yeni olanı. 19.yüzyılın sonlarında dönemin başveziri Si Ahmet Bin Musa tarafından yaptırılmış. Sarayda içiçe açılan avlulardan geçerek ilerleniyor. Özellikle ortasında palmiyeler, limon ağaçları ve selvilerin yer aldığı avlu etkileyici güzelliğe sahip.

Sarayda harem odaları, hamam kısmı ve zamanının ihtişamını yansıtan lüks odalar görülebiliyor. Zemini çeşitli mermer taşları ile kaplanmış, duvarları mavi iç ana avlu ise sarayın en güzel kısımlarından biri. Sarayda gezerken salonların ahşap ve taş işçilik detaylarını incelemeyi ihmal etmeyin.

Bahia Sarayı’nın hemen aşağısında yer alan dar sokaklar Marakeş’te Yahudi toplumunun yaşam alanı olmuş. Yahudilerin Fas topraklarındaki varlığı 2000 yıl önceye dayansa da sayıları 1492’de İspanya topraklarından sürülenlere sahip çıkılmasıyla giderek artmış. Dönemin Osmanlı padişahı II.Bayezid gibi Fas hükümdarı da Yahudilere sahip çıkmış. Ve aslında bu topraklarda Yahudi toplumuna her daim arka çıkılmış, son olarak Kral V.Muhammed II.Dünya Savaşı sırasında sürülmelerine ve katledilmelerine engel olmuş. Aslında kült filmlerden “Casablanca” da bu tutumun bir örneği olarak gösterilebilir. Tabii Amerikalılar büyük payeyi kendilerine yontmuşlar orası ayrı…

Mahallenin ancak iki insanın yan yana yürüyebileceği kadar dar sokaklarında yürüyebilir, halen aktif olan Slat Al Azama Sinagogu‘nu ziyaret edebilirsiniz. Ancak bunlardan daha ilginci mahallenin bitiminde yer alan Kadim Musevi Mezarlığı‘nı görmek olacaktır, şüpheniz olmasın. Mezar taşlarına sahip olmayan, bazısı daha küçük bazısı daha büyük tabuta benzeyen tasarımlarıyla bu mezarlar tüm sessizlikleriyle hayatı ve ölümü derinden düşündürtüyor… Marakeş’in kalabalık sokaklarında biraz olsun sakinlik ve dinginlik bulabileceğiniz belki de tek yer, onu da belirtmeden geçmeyelim 🙂

El Badi Sarayı
Marakeş’in en işlek meydanlarından biri olan Place des Ferblantiers (Kalaycılar Meydanı) dükkanların yanı sıra palmiyeler, faytonlar ve yerde sergilenen rengarenk baharat sergileriyle dikkatinizi çekecek. El Badi Sarayı da işte bu meydanın hemen aşağısında yer alıyor.
İsmi Allah’ın 99 isminden “eşi benzeri olmayan, kıyaslanamaz” manasına gelen bu saray, Sadi hükümdarlarından Ahmet El-Mansur tarafından 1578 yılında inşa edilmiş. Ancak kendisinin ölümünden sonra çok da aktif kullanılmamış ve zamanla atıl hale gelmiş. Günümüzde de yapıldığı dönemin ihtişamından çok uzak durumda.

Sarayın altında Marakeş’te artık alıştığımız labirentvari geçitlerde kent ve saray tarihi ile ilgili bilgilerin yer aldığı odalar yer alıyor. Bu geçitler daha sonra zemini seramiklerle döşenmiş bir iç avluya çıkıyor. Bu kısım saray duvarlarının tarihi dokusu ve renkli seramiklerin güzelliğiyle bir süre zaman geçirilmeyi kesinlikle hak ediyor. Bizim ziyaret ettiğimiz dönemde saray burçlarında yuva yapan leyleklerin yarattığı curcunayı izlemek de kısmet oldu, bunu tecrübe etmek de pastanın üzerindeki krema gibiydi 🙂

Sarayın iç ve çok geniş avlusunun içinde büyükçe bir havuz ve her iki yanında portakal ağaçlarının yer aldığı iki bahçe mevcut. Karşı tarafta yer alan odalar da ise Kutubiye Camisi’nin tarihi mimberi, Sadi dönemi eserleri ve Marakeş yakınlarında bulunan antik kentlerden bulunan tarihi eserler (seramikler, sikkeler vs.) sergileniyor.
Bab Agnaou – Sadi Türbeleri (Saadian Tombs)
Marakeş’in simgelerinden biri olan Bab Agnaou eski şehrin 19 kapısından biri. 12.yüzyılda yaptırılan bu kapı etkileyici taş işçiliğiyle beraber günümüze kadar iyi bir seviyede korunarak gelmiş. Eski kentin güney batısında yer alan Bab Agnaou, El Badi Sarayı ve Sadi Türbeleri gibi kentin önemli tarihi merkezlerine de açılan bir kapı konumunda.

Bab Agnaou’dan içeri doğru ilerleyince Marakeş’in önemli ve tarihi camilerinden biri olan Kasbah Camii (El Mansur Camii) karşınıza çıkacak. Caminin hemen arkasındaysa ülke tarihinde önemli bir yere sahip, Marakeş’e altın çağlarından birini yaşatan Sadi hanedanına ait türbeler yer alıyor.

Mısır Piramitleri başta olmak üzere dünya üzerindeki en ihtişamlı tarihi yapılardan birçoğu nihayetinde birer mezar. Sadi Türbeleri (Saadian Tombs) için de Marakeş’te hatta dünya üzerinde görebileceğiniz en özgün ve görkemli mezarlardan biri dersek herhalde abartmış olmayız.
16.yüzyılda Ahmet el-Mansur tarafından yaptırılan bu anıt mezarların varlığı çok uzun süre, 1917 yılında Fransızlar tarafından tekrar keşfedilene kadar unutulmuş. Kentte birçok tarihi yapıda gördüğümüz üzere renkli seramiklerle kaplanmış bu anıt mezarların en etkileyici olanları On İki Sütunlu Türbe olarak anılan kompleksin içinde bulunuyor. Bu türbe içinde Ahmet el-Mansur, oğlu ve torununun mezarları da bulunuyor.

Marakeş’i bitirmeden önce birkaç mekan ve yemek tavsiyesinde de bulunalım. Öncelikle Fas’ın oldukça zengin bir mutfağa sahip olduğunu belirtelim. Bizdeki sulu köfteye benzeyen tajin, genelde 7 sebze ile servis edilen kuskus pilavı, limonlu zeytinli tavuk, Fas köftesi olarak bilinen keftayı Fas mutfağının öne çıkan lezzetleri olarak sayabiliriz. Yine Fas’a özgü meze türleri denenebilir. Özellikle akşam yemeği için ideal olabilecek Le Slimana ve günün her saati tercih edilebilecek Fluffy bizim en memnun kaldığımız, önerebileceğimiz mekanlar oldu.


Bununla beraber Marakeş’te gün batımına karşı teras keyfi yapmadan olmaz. Bunun için eski kent merkezinde gidilebilecek birçok mekan var. Bu deneyimi mutlaka yaşayın.

Atlas Vadisi & Ourika Vadisi
Marakeş’te eski kent merkezinin dışında çok turistik ayrı bir lokasyon da Jardin Majorelle. Fransız sanatçı Jacques Majorelle’nin dekore ettiği renkli atmosferi ile dikkat çeken ünlü botanik bahçesi daha sonra ünlü modacı Yves Saint Laurent tarafından restore edilmiş. Hatta içinde bu modacının ismini taşıyan bir de müze (Yves Saint Laurent Müzesi) bulunuyor. Biletleri ancak birkaç gün önceden online olarak alınabilen Jardin Majorelle de gezilebilir elbette ama biz burayı gezmektense Marakeş’ten Atlas Dağları’na doğru günübirlik bir tura katılmaya karar verdik.
Bu tür günübirlik turlara katılmak için farklı platformlar var. Biz programımızı Getyourguide üzerinden yaptık ve erken bir saatte Atlas Dağları’na doğru yola koyulduk…

Yarım günlük turumuzun ilk durağı Atlas Dağları‘nın manzarasını izleyebileceğimiz bir yol kıyısı oldu. Bu noktada dağların karlı manzarasını ve güzel doğasını izlerken bir yandan da yanı başımızdaki develerle yakından ilgilenip onlarla vakit geçirmek mümkün oldu.

Son durağımız olan Ourika Vadisi’ne gelmeden önceki durağımız ise bir kooperatif köyü oldu.Bu köyde Fas’ın en önemli gelir kaynaklarınından biri olan argan yağı üretimine yerinde şahit olduk. Bu kooperatif köyünde çalışan kadınlar argan yağının yemişlerden nasıl çıkarıldığını , bu yağdan ne tür ürünler üretildiğini anlatıyorlar.

Köyde kadınların çalışma hayatına dahil oluşu, bunu turizm faaliyetiyle nasıl desteklediklerini gözlemlemek ilginç bir deneyim oldu. Köyde çalışan kadınlardan nane çayı ve Fas’a özgü ekmek ikramı ile beraber argan yağının çeşitli krem, sabun, şampuan, ilaç ve diğer kozmetik ürünlerinde kullanıldığını ve bunların insan vücudunda nelere iyi geldiğini detaylıca dinledik.

Kooperatif köyünden ayrıldıktan sonra turumuzun son ve en önemli durağı olan Ourika Vadisi‘ne ulaştık. Ourika Nehri’nin içinden akıp geçtiği bu vadide Berberi köyleri bulunuyor. Bu köyleri yakından görüp gezmek, buranın insanlarıyla sohbet etmek şansını bulabiliyorsunuz. Vadide birçok hediyelik eşya dükkanı da var. Bu dükkanların birinde vadiye özgü mermere benzeyen beyaz taşların yontulmasını ve ürünlerin nasıl üretildiğini izlemek farklı bir tecrübe oldu.

Ourika Vadisi’nin asıl güzelliğiyse doğası. Vadiden yukarı Atlas Dağları’na doğru tırmanarak ulaşılan 7 farklı şelale mevcut. Bunların hepsini görmek için tırmanış ve inişi muhtemelen 1 tam günü alacaktır. Biz en yakındaki birinci şelaleyi görmek için tırmanışa geçtik. Sadece ilk şelaleyi görüp inmek bile 2 saat kadar sürdü.

Marakeş kış aylarında bile gündüzleri soğuk olmuyor, geceleriyse daha sıkı giyinmek gerekiyor. Bu tur içinse kesinlikle daha sıkı giyinmek gerekiyor, sonuçta Marakeş’e de bir anlamda soğuğu getiren Atlas Dağları’nın içine doğru bir yolculuktasınız. Zaman zaman sertleşen ve dikleşen bu tırmanış için de uygun bir spor ayakkabı giymekte fayda var, aksi halde zorlanabilirsiniz.

Şelaleye ulaştığımızda bu eforla tırmanışa değdiğini düşündük. Elbette gördüğümüz en güzel şelale değildi ama Kuzey Afrika’da, önemli bir kısmı çöl olan Fas’ta yeşil bir doğanın içinden akan bir şelale görmek az şey değil hani…
Şelaleye ulaşmadan önce birkaç tane durak noktası var. Buralarda çay içip soluklanabilir, fotoğraf çektirebilirsiniz. Şelaleye vardığınızda daha büyük bir mekan göreceksiniz, dinlenme hakkınızı buraya da saklayabilirsiniz 🙂

Şelaleden aşağıya indikten sonra turumuzu Ourika Nehri kıyısında yediğimiz bir yemekle tamamladık. Yanı başımızda mis gibi şırıl şırıl akan sulara nazır Fas mutfağının çeşitli lezzetlerini keyifle tattık. Ardından geldiğimiz yoldan Marakeş’e geri döndük.
Kazablanka
Fas’taki gezimizin son durağı olan Kazablanka’ya Marakeş’ten yaklaşık 45 dakika süren bir iç uçuşla geçiyoruz. Kazablanka, 4 milyona yaklaşan nufusuyla Fas’ın en büyük şehri. Ekonomi ve ticaretin başkenti olsa da Kazablanka hiçbir zaman Fas’ın resmi başkenti olmamış…
Kazanblanka 1515 yılında Portekizliler tarafından kurulmuş ve Portekizliler okyanusun kıyısındaki bu kente “Casa Branca” yani “Beyaz Ev” adını vermişler. Daha sonra İspanyollar bu ismi Casablanca olarak sürdürmüşler ve isim günümüze kadar gelmiş. Faslılar’ın sadece “Casa” olarak adlandırdığı kent, 1907’de Fransızların işgali sonrası kendi halinde bir şehir olmaktan çıkarak ticaretin ve endüstrinin giderek büyüdüğü önemli bir şehir haline gelmiş. Caddelerinde sıklıkla ülkemizden LCW ve İstikbal markalarını da gördüğümüz Kazablanka, Kahire’den sonra Kuzey Afrika’daki en büyük ikince kent konumunda…

Kazablanka’da görülecek yerlerin başında Mekke’deki camiler hariç en büyük camii olan II.Hasan Camii geliyor. 210 metre yüksekliğiyle dünyanın en büyük minaresine sahip cami, 25000’lik bir iç kapasiteye sahip. Avlusu ile beraber kapasite 80000’e çıkıyor. 1994 yılında tamamlanan caminin yapımı 1 milyar dolar gibi bir meblağa mal olmuş ve caminin yapımına tüm Fas halkı katkı sağlamış.

Cami dışarıdan gerçekten çok görkemli, içiyse sade olmakla beraber oldukça etkileyici bir güzelliğe sahip. Namaz saatleri dışında girişin ücretli olduğu söyleniyor, biz özel bir güne mi denk geldik bilemiyorum ama sadece biraz bekledikten sonra güvenlikten geçtik ve herhangi bir ücret ödemedik.
Atlas Okyanusu kıyısındaki caminin hemen yanı kordon boyu. İzmir’in kordonunu andıran sahil kıyısında yürüyüş yapılabilir. Karşı tarafta yer alan deniz feneri yakından görülebilir.

Şehrin görülmeye değer yapılarından birkaçı Royal Palace çevresinde yer alıyor. Kralın başkanlık sarayı oldukça yüksek güvenlikle korunuyor ve girişe izin yok. Hemen arkasındayse şehrin tarihi yapılarından bazıları bulunuyor.

Mimarisi dikkat çeken kapılar ve kemerlerle dolu tarihi çarşı gezilip görülmeye değer. Burada yine onlarca baharatçı, zeytinci, yerel giysi mağazası ve hediyelik eşya dükkanı bulunuyor.

Tarihi çarşının yanında şehrin önde gelen yapılarından ikisi bulunuyor. Bunlardan ilki Mahkama of Pasha (Adliye Sarayı) ismen bir Osmanlı yapısı gibi hissettirse de yapımı 1942 yılında tamamlanmış. Karşısındaki Muhammadi Camisi Kral 5.Muhammed adına 1935 yılında inşa edilmiş. Kutubiye Camisi’den esinlenerek inşa edilen yapının mimarlarıysa Fransızmış.

Kazablanka da Marakeş gibi kültürel bir zenginliğe sahip. Uzun yıllar Fransızların hüküm sürdüğü kentte 2 tane önemli Hristiyanlık anıtı bulunuyor. Bunlardan ilki Notre Dame of Lourdes Kilisesi, 1954 yılında inşa edilmiş ve içindeki vitraylar görülmeye değer.

Kazablanka’nın en önemli uğrak noktalarından biri de V.Muhammed Meydanı. Ortasında yer alan havuz ve çevresindeki güvercinleriyle İstanbul’u anımsatan bu meydanda Mağribi mimarisiyle öne çıkan yönetim binaları bulunuyor: Belediye Binası, Adliye Sarayı, Saat Kulesi, postane binası…

Meydanın biraz ilerisinde yer alan Arap Ligi Parkı şehrin en önemli yeşil alanlarından biri. Büyük kısmı spor komplekslerine ayrılmış park, göze hitap edecek şekilde de dizayn edilmiş. Palmiye ağaçlarının dizilişi, havuzları, ağaç dallarının gölgesine göre ayarlanmış yürüyüş yolları ince düşünülmüş.

Bu bölgede kentteki önemli yapılardan Kazablanka Katedrali de bulunuyor. Beyaz ve sade dış mimariye sahip katedral 1930 yılında tamamlanmış. Fas’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve Fransızların ülkeden çekilmesi sonrası kültür merkezine dönüşen bu yapı kentte görülecekler arasında…

Kazablanka’da bir de müze / sanat merkezi gezmek isterseniz Villa des Arts de Casablanca‘yı ziyaret edebilirsiniz. Adından anlaşılacağı üzere şehrin eski görkemli villalarından biri olan bu yapı şu an çağdaş resim sergilerine ev sahipliği yapıyor.
Son olarak konaklama için de tavsiyede bulunalım. Kazablanka’da Radisson Hotel Casablanca Gauthier La Citadelle‘de kaldık. Konumu, fiyat-hizmet dengesi başta olmak üzere bu otelden oldukça memnun ayrıldık, siz de tercih edebilirsiniz.
Fas’tan ayrılırken aklımızda buraya en azından bir kez daha gelmek var. Çok özgün bir kültüre ve zenginliğe sahip Fas bir seferde gezip bitirilebilecek bir ülke değil. Tekrar buluşmak üzere…
Gezi Tarihi: Aralık 2024
Kitap Önerisi: Yoksullar Hanı – Tahar Ben Jelloun





















































































Son yorumlar