Tayland – Bangkok
Kelime anlamı “Özgürlerin Ülkesi” olan Tayland’ı ne zamandır görmek istiyorduk, sonunda bu niyetimizi gerçekleştirebilecek fırsatı bulduk. Tebessümün, huzurun ve barışçıllığın anavatanı olan Tayland’ta iki lokasyonlu bir seyahat planımız var. Önce Bangkok, sonra Chiang Mai’yi ziyaret edeceğiz. Dolayısıyla ülkenin en büyük iki kentini de görmüş olacağız.
Yaklaşık 10 saatlik bir uçuş sonrası Bangkok’tayız. Uçuş saatimizin saat farkıyla doğru şekilde örtüşmesiyle sabah erkenden şehre ulaşıyoruz. Otelimiz Tinidee Trendy Bangkok Khaosan Bangkok’un tarihi merkezinde, cıvıl cıvıl Khaosan Caddesi’nin de hemen paralelindeki Thanon Ram Buttri üzerinde yer alıyor. (Biz konum olarak da genel imkanları açısından da otelden memnun kaldık, tavsiye ederiz.)
Büyük Saray (The Grand Palace) – Wat Phra Kaew
Bangkok’ta şehri gezmeye başlamak için en ideal yer hiç kuşkusuz Büyük Saray ve Wat Phra Kaew, biz de vakit kaybetmeden soluğu Büyük Saray’ın önünde alıyoruz. Bangkok, Taylar için kutsal Buda heykelleri ve tapınaklarla dolu bir kent. Büyük Saray kompleksinde de bu kutsal yapı ve heykellerden bol bol var. Dolayısıyla içeriye girerken kıyafetlerinize dikkat etmek gerekiyor. Kapıda muhafızlar tarafından ciddi bir kontrol var. Kolsuz tişört, şort, terlik veya etekle girişe izin yok. Bu kuralları bilmeden ziyarete gelen kişileri geri çevirmemek için olacak, kapıda girişe uygun kıyafetleri de satıyorlar, üstelik giyinme kabinleri de var 🙂

Sarayın girişinde güzel bir bahçe ve savaşçı heykelleri karşılıyor bizi. Bu etkileyici giriş sadece başlangıç, içeride göreceklerimizin yanında küçük bir fragman sadece…
1782’de yapımına başlanan bu saray, 1925 yılına kadar Siyam ülkesinin krallarına fiziken ev sahipliği yapmış. Kraliyet ailesi artık bu kompleksin içinde yaşamıyor, burası artık Taylar için kutsal bir mabet gibi.

Kompleksin doğu girişinde 8 tane “Prang” kulesi yükseliyor. Beyaz ve mavi seramik işçiliğiyle dikkat çeken bu kulelerin karşısında kompleksin içindeki en etkileyici yapılardan ikisi yan yana yer alıyor. Bunlardan ilki ünlü “Zümrüt Buda” heykeli için yapılmış Zümrüt Buda Botu, diğeri ise The Royal Pantheon yapıları.
Zümrüt Buda’nın sergilendiği tapınakta fotoğraf çekmek yasak. Zümrüt taşından yapılma heykelse şaşırtıcı derecede küçük, sadece 66cm boyunda. Heykelin üstündeki giydirme ve süslemeler Tayland’ın üç mevsimi olan yaz, kış ve yağmur sezonlarında değiştiriliyormuş. Heykel belki küçük ama Taylar için önemi çok büyük.

Kompleksteki en dikkat çeken yapılardan The Royal Pantheon, önündeki gösterişli altın kaplamalı heykeller ve duvar süslemeleriyle oldukça etkileyici. Yapı sadece bazı özel günlerde kapılarını ziyaretçilere açıyor, diğer günlerde sadece dış kısmı görülebiliyor. The Royal Pantheon’un arka tarafında kompleks içindeki diğer önemli kısımlar bulunuyor. Altından yapılmış Phra Sri Rattana Chedi, Phra Mondop ve günümüzde Kamboçya sınırları içinde kalan “Angkor Wat”‘ın kumtaşından yapılmış büyükçe modeli görülmeden geçilmeyecek yapılar.

Kompleks içinde yer alan ilginç eserlerden biri de Kral III.Rama tarafından yaptırılan ve bitkisel ilaçlar alanında uzmanlaşmış keşişlere adanmış “Bronz Keşiş” heykeli. Bu şirin heykel, kutsal alan içindeki en gösterişli olmasa da en muzip eser diyebiliriz.
Tüm bu kutsal alanı çevreleyen duvarların iç cephesindeki resimlere ayrı bir parantez açmak gerek. Toplamda 178 ayrı özel enstantanenin tasvir edildiği resimler gerçek sanat eserleri. Hikayeleri anlamak her zaman mümkün olmasa da görselliğine hayran kalmamak imkansız…

Wat Phra Kaew’den saray kompleksi içindeki diğer yapıların olduğu alana doğru geçince karşımıza Chakri Maha Prasat (Büyük Saray Salonu) çıkıyor. Kral V.Rama tarafından 1882 yılında yaptılan bu binada Avrupa mimarisinin izleri dikkat çekiyor. Onun hemen yanındaki Dusit Maha Prasat, eskiden kralların devlet işlerini yürütmek için kullandığı bir yapıyken günümüzde ölen kralların naaşlarının yakılmadan önce getirildiği mekan olarak işlev görüyor. Bu binalar dışında kompleks içinde gezilebilecek çeşitli müzeler de var. Seçkin buda heykellerinin sergilendiği Wat Phra Kaew Müzesi ve Tayland’ın eski paralarını ve kraliyet mücevherlerini görebileceğiniz Sikke ve Dekorasyon Müzesi (Queen Sirikit Museum of Textiles) ziyaret edilebilir. Büyük Saray Kompleksi haftanın tüm günleri ziyaret açık, fakat 15:30 gibi erken sayılabilecek bir saatte kapanıyor. Dolayısıyla buraya erken saatlerde gelmenizde fayda var.
Wat Pho
Büyük Saray Kompleksi’nden çıkınca yaklaşık 10 dakikalık bir mesafede bulunan Wat Pho tapınağına yürüyoruz. Wat Pho Bangkok’taki 6 büyük tapınaktan biri. Asıl ismi Wat Phra Chettuphon Wimon Mangkhlaram Ratchaworamahawihan olan tapınağın ismini iyi ki de kısaltıp Wat Pho demişler, yoksa söylemesi de akılda tutması da ayrı bir dert olurdu…
1767 yılında, o zamanki adıyla Siyam Krallığı’nın başkenti Ayutthaya’nın savaş sonrası 1767 yılında Burmalılar tarafından işgal edilmesiyle başkenti Bangkok’a taşıyan Kral I.Rama, Büyük Sarayı Wat Pho tapınağının hemen yanına inşa ettirmiş. Yani bu tapınak Bangkok şehir henüz ortada yokken var olan bir tapınak, şehrin de en eski yapılarından biri.

Wat Pho tapınağı geleneksel Thai masajının doğduğu yer olarak biliniyor ki tapınağın bahçesinde bununla ilgili görseller karşılıyor bizi. Tapınağın içindeyse Wat Pho’ya asıl ününü veren devasa “Yatan Buda” heykeli bulunuyor. Heykelin büyüklüğü ve yapının sütunları nedeniyle heykeli bir bütün olarak görmek epey çaba gerektiriyor. 15 metre yüksekliğinde, 43 metre uzunluğundaki heykelin ayak tabanında 108 adet sedef kakmalı Buda karakteri var ki bu sayı tapınağın koridorlarında bulunan bronz kase sayısına eşit. Bu kaselere Tayların hiç sektirmeden para attıklarını göreceksiniz. Bunu yapmalarının sebebi bronz kaselerin Buda’nın 108 adet hayırlı durumunu simgelemesi ve Buda’nın para atanlara uğur getireceğine inanmaları…

Wat Pho oldukça geniş bir alan kaplıyor ve içinde birbirinden ilginç birçok anıtı barındırıyor. Tapınak bahçesinde bulunanlar arasında 91 tane chedi, 2 çan kulesi, 4 adet mozaik kule (Phra Prang) ve 400 civarında buda heykeli sayılabilir. Mimari olarak oldukça özgün ve etkileyici bu yapıları tek tek inceliyoruz. Buda heykelleri oldukça güzel ama bunları birbirinden ayırt etmek gerçekten çok zor. Bir süre sonra heykeller giderek sıradanlaşıyor insanın gözünde. Chedilerle ilgili dikkat çekici bilgiyse, daha küçük boyutlu 71’inde kraliyet ailesi mensuplarına ait küllerin saklanıyor olması.

Tapınak bahçesinin merkezinde yer alan “Medicine (İlaç) Pavilion”un duvarlarındaki görsellerde insan vücudundaki enerji noktaları görselleri dikkat çekici. Thai Masajı’nın doğduğu bu yapı bu özelliğiyle Unesco Dünya Miras Listesi’ne de girmiş ve bugüne değin 200.000’den fazla terapist bu komplekste eğitilmiş. Günümüzde de tapınak içerisinde Thai Masajı faaliyetleri ve terapist yetiştirme dersleri devam ediyor. Bahçedeki Thai Masajı’nı betimleyen bronz heykelciklere selam verip Wat Pho’dan ayrılıyoruz.

Ulusal Müze – Bangkok (National Museum)
Büyük Sarayın aşağısında (güneyinde) yer alan Wat Pho’dan ayrılıp sarayın yukarısına (kuzeyine) doğru yöneliyoruz. Bu kez rotamızda Ulusal Müze (National Museum Bangkok) var. Müze sadece Tayland’ın değil Güneydoğu Asya’nın en büyük müzelerinden biri olup Tayland’ın en güzel eski eserlerini barındırıyor.
Ulusal Müze birçok binadan oluşan oldukça büyük bir alana yayılmış bir kompleks. Ve ilk olarak Tayland’ın yazı ve edebiyat kültürüne ait unsurların yer aldığı yapının içine girerek müzede gezimize başlıyoruz. Bu binada Tayland edebiyatının tarihçesi, ilk yazılı ürünler, bu topraklardaki ilk Kuran-ı Kerim gibi kutsal kitap örneklerini görüyoruz. İlerleyen koridorlarda Bangkok’un eski tarihi binalarına ait planlar, Tayland krallarının bazı koleksiyonları ve yaptıkları gezilerden fotoğraflar gibi unsurlar sergilenirken, en sondaki salonda nostaljik bir sürpriz var: Bir masa üzerinde bir kart doldurup kendinize veya yakınlarınıza postalayabiliyorsunuz, ama bunun için Taylandlı olmanız gerekiyor 🙂

İlk binadan çıktıktan sonra müzenin kısımlarını gezmeye devam ediyoruz. Önce müzenin içindeki tapınağa girip Tayland’da göreceğimiz sayısız buda heykellerine yenilerini ekliyoruz. Tapınağın duvarları ve pencerelerindeki etkileyici tasvirlere göz attıktan sonra kraliyet ailesinin bebeklik eşyalarının sergilendiği küçük yapının içine girerek devam ediyoruz. Burada kraliyet ailesi bebeklerinin uyutulduğu beşik, oynadıkları oyuncaklar gibi detayları görmek ilginç oluyor.

Müzenin binaları arasında ilerledikçe sergilenen eserlerin güzelliği ve ihtişamından giderek etkileniyoruz. Kronolojik sıraya göre organize edilmiş salonlarda Buda ve Taylar için kutsal olan fil heykelleri, kraliyet ailesine ait mücevher , süs ve özel eşyalar, Tay kültürüne ait müzik enstrumanları, kraliyet taht örnekleri, savaş için donatılmış gerçek ölçülere göre dizayn edilmiş bir fil modeli, taşıma arabaları ve altın kaplamalı daha birçok eser müzeyi gezerken gördüklerimiz arasında.

Müzedeki en ilginç kısımlardan biri kraliyet ailesinin defin törenlerinde kullanılan cenaze töreni arabaları ve tahtırenvalara ayrılmış bölümün olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık 18 tonluk ağırlığıyla 300 insan tarafından itilebilen, her tarafı süs ve altınla kaplı bu devasa arabalar, müzede görülecekler listesinin en başında yer alıyor…

Müzenin bir diğer ilginç bölümü eski başkent Ayutthaya’dan getirilen eserlere ayrılan kısım. Burada altın, bronz ve çeşitli maddelerden yapılma etkileyici buda heykellerinin yanı sıra fildişinden oyulmuş süslemeler, ahşap işçiliğinin etkileyici örnekleri olan özel eşyalar ve enstrumanlar görülebilir. Bu tip eserler arasında gezerken, görmeyi hiç beklemediğimiz çok eski zamanlardan kalma bir insan mumyası ile karşılaşınca ürpermeden edemiyoruz…

Tayland tarihi, kültürü ve eserleri ile ilgili ciddi şekilde fikir sahibi olduğumuz bu müzeyi gezmekten memnun bir şekilde müzeden ayrılıyoruz.
Democracy Monument – Royal Pavilion
Ulusal Müze’den ayrıldıktan sonra aklımızda Bangkok’taki 6 büyük tapınaktan biri olan Wat Saket’te gün batımına tanık olmak var. Bu amaçla yürümeye başlıyoruz ve rotamızın üzerinde kentin sembollerinden Democracy Monument’ın olduğu büyük kavşağa ulaşıyoruz. Bu anıt 1939 yılında ülkenin anayasal monarşiye geçişine ithafen yaptırılmış. Ülke için bir anlamı var elbette ama Tayland kültürünü yansıttığını söylemek zor.

Meydandan biraz ilerleyince karşımıza Royal Pavilion Mahajetsadabadin çıkıyor. 1989 yılında inşa edilen bu yapı kralın misafirlerini karşılaması için özel olarak yaptırılmış. Bahçesi oldukça hoş biçimde tasarlanmış bu yapıda biraz soluklanıyor ve huzurlu ortamında kendimizi dinlendiriyoruz.

Wat Saket – The Golden Mount
Gün batımı yaklaşırken Bangkok’un 6 büyük kutsal tapınağından bir diğerine, Wat Pho’dan sonra göreceğimiz ikinci tapınağa Wat Saket’e ulaşıyoruz. Şehrin tek tepesi üzerine kurulmuş bu tapınak üzerinde altından yapılmış bir chedi bulunuyor. Bu nedenle tapınak “Golden Mountain (Altın Dağ)” olarak anılıyor.

Diğer tapınaklarda olduğu gibi Wat Saket’te de giriş için cüzi bir meblağ alıyorlar (çocuklar için giriş ücretsiz). “Golden Mountain”a doğru basamaklardan yukarı doğru tırmanırken önce yeşilliklerin içine yerleştirilmiş hayvan heykellerini görüyoruz. Tapınağın çevresinde dönerek ilerleyen merdivenler başlayınca kentin manzarası da yavaş yavaş karşımızda beliriyor.

Wat Saket sadece bir tapınak olarak değil, Bangkok manzarasını yukarıdan izleyebileceğiniz tek yer olması açısından da bir cazibe noktası. Tapınaklar, saraylar, tarihi yapılar, eski evler ve yeni Bangkok’un silüetini kaplayan devasa gökdelenler, biraz karışık ama kuşkusuz orjinal manzaralar sunuyor. Güneşin batışına denk gelirseniz manzara daha da ilginçleşiyor…

Tapınakta safran rengi elbiseleri ve özel tıraşları ile birçok rahip görüyoruz. Her tapınakta olduğu gibi Wat Saket’in de gonglarını dilediğiniz gibi çalabiliyorsunuz. Tabii bu ritüeli abartmamak gerekir, ben uysal Tayların bunun için kimseyi uyardığını görmedim ama orası da bir mabet sonuçta, ne olur ne olmaz 🙂

Wat Saket’in tepesinde yani tapınağın içinde yine irili ufaklı, altından, bronzdan, zümrütten birçok Buda heykeli var. Heykellerin duruşlarına göre de anlamları bulunuyor. Ellerin birbirine kavuştuğu şekle sahip heykeller meditasyon duruşu olarak tanımlanıyor ve bunların iyileştirici gücü olduğuna inanılıyor. Gülen, biraz daha toplu heykeller görürseniz bunlar “şanslı Buda” olarak adlandırılıyor ve adında da anlaşılacağı üzere şanslı Budanın iyi şans getireceğine inanılıyor. Tek el avuç içinin karşıya doğru baktığı “Selamlama” duruşu olan Buda heykelleri görürseniz, bunlar da selamlama, dua ve saygı anlamları barındırırmış. Burada Buda heykellerinin bazı duruşlarını ve anlamlarını özetlemeye çalıştım, ama bundan çok daha fazlası olduğuna emin olabilirsiniz…

“Golden Mountain”dan dönen merdivenlerle aşağıya iniyoruz. Karşımıza yine altından Buda heykelleri başta olmak üzere birçok heykel ve ruhani eser çıkıyor. Aşağıya indiğimizde “Golden Mountain”ın akşam manzarasını aşağıdan bir süre izliyoruz. Altından chedi tadilatta olmasa çok daha güzel görüntüler olacaktı belki ama bu hali de güzel. Artık bu tapınaktan da ayrılma vakti.
Khaosan Caddesi
Gün içinde gördüğümüz sayısız tapınak, Buda heykeli ve Tay kültürüne ait eserden sonra artık Bangkok’un çok canlı sokak atmosferini görmek için Khaosan Caddesi‘ne geliyoruz. Cadde tam anlamıyla ana baba günü, sanki bir panayırdayız. Bu caddede Tayland’a özgü sokak lezzetlerini ve tropikal meyvelerini bulabileceğiniz sayısız tezgah, Thai masajından ayak masajına farklı masaj alternatifi sunan salonlar, barlar, restorantlar, hediyelik eşyacılar, kısacası Bangkok’ta aradığınız her türlü deneyime cevap verebilecek bir ortam var.

Bir insan seliyle beraber yürürken caddenin canlılığına kaptırıyoruz kendimizi. Masaj salonlarında oturup ayak masajı yaptıranlar caddede yürüyenleri izlerken biz de onları seyrediyoruz 🙂 Yan yana sıralanan mekanlardan caddeye taşan müzik sesleri birbirine karışıyor, Khaosan’ın o kendine has havasına da güzellik katıyor. Caddede rock barlar, tekno müzik mekanları, Irish publar, discolar, kısacası eğlencenin her türüne hitap eden mekanlar bulunuyor.

Hiç kuşkusuz Khaosan’da görülecek en ilginç şey sokak lezzetlerinin sergilendiği seyyar tezgahlar. Tropikal meyvelerin sergilendiği renk cümbüşü tezgahların önünden bir süre ayrılamıyor insan. Bangkok’un sıcak havasında meyvelerden yemek veya buzlu meyve sularından içmek çok da düşünmeden gerçekleştirilmesi gereken güzel hareketlerden…


Buna karşın tatmadan önce bin kez düşünülecek sokak lezzetleri de mevcut. İnsanın değil ağzına atmayı veya eline almayı, bakarken bile zorlandığı “fried insects – kızarmış böcek” sergilerinden hızlıca uzaklaşıyoruz. Ne kadar uzaklaşsak da cadde üzerinde ellerindeki kızarmış böcekleri gözümüze sokan ve kibarca geri çevirdiğimiz satıcılarla belirli aralıklarla karşılaşıyoruz. Görmeye alışmakta zorlandığımız ikinci şey ise bütün olarak sergilenen kızarmış timsah tezgahları oluyor. Bizdeki tavuk çevirmeyi andıran bu tezgahların yanından her geçtiğimizde tüylerimiz ürperiyor, bir yandan da timsah etinin git gide eksildiğini görüyoruz. Biz inanmakta zorlansak da her şeyin bir alıcısı var, ne diyelim…

Khaosan Caddesi’ne geldiğinizde hemen paralelindeki Thanon Ram Buttri Caddesi‘ni de mutlaka ziyaret etmelisiniz. Khaosan kadar hareketli ve kalabalık olmayan bu cadde, büyük ağaçlarının sağladığı atmosferi, mekanları ve dinginliği ile bizim daha çok hoşumuza gitti. Üstelik Khaosan’da göreceğiniz hemen hemen her şey bu caddede de var…

Khaosan’ın akşamki o cıvıl cıvıl halinden sabahın erken saatlerinde eser kalmıyor. Otelimizin yeri itbarı ile caddenin bu bomboş, sessiz halini de görme fırsatımız oldu…
Çao Phraya Nehri’nde Tur
Yeni güne Bangkok’un “sular üzerindeki” hallerini görme niyetiyle başlıyoruz. Bunun için otelden ayrılıp Çao Phraya Nehri üzerindeki Somdet Phra Pinklao Köprüsü’ne yürüyoruz. Köprünün altından Bangkok’un geleneksel mavnaları ile gerçekleştirilen turlara katılıyoruz. Nehir üzerinde hızla ilerleyen mavna ile heyecanlı ve keyifli bir yolculuğa başlıyoruz.

Nehir üzerinde önce yukarı, kuzeye doğru yöneliyoruz. Her iki yanımız da kraliyet ailesine ait yapılar, malikaneler, heykellerle çevrelenmiş durumda. Yukarı doğru olan yolculuğumuz şehrin önemli yapılarından biri VIII.Rama Köprüsü ile bitiyor. Köprü güzel olsa da bizim İstanbul Boğazı üzerindeki köprülerimizi düşününce biraz sönük kalıyor. Köprüyü yakından gördükten sonra mavnamız aşağıya, güneye doğru dönüyor.

Mavnamız kısa bir süre sonra nehirden ayrılıp bir kanalın içine giriyor. Burada Kraliyet Mavnaları Müzesi‘ni suyun üzerinden görüyoruz. Aslında bu müzeyi yerinde gezmek çok iyi bir deneyim olabilir. Bangkok’ta ticaretin ve yaşamın gelişiminde önemli bir yeri olan Çao Phraya Nehri ile kanalları üzerinde ulaşımı sağlayan mavnalar doğal olarak kraliyet ailesi tarafından da kullanılmış. Elbette kraliyet mavnaları sıradan teknelerden üzerlerindeki altın işçiliği, süslemeler ve büyüklüğü ile ayrışıyor. Kraliyet mavnaları 50 kürekçinin çekebildiği bir büyüklükte. Müzede bu değerli parçaları yakından görme fırsatı bulabilirsiniz.

Kanal üzerinden müzeyi bir süre seyrettikten sonra nehre geri dönüyor bir süre sonra da başka bir kanala giriyoruz. Bu noktadan sonra Bangkok’ta suların üzerindeki şehri görmeye başlıyoruz ki Bangkok’ta gördüğümüz en güzel ve ilginç manzaraların bazıları kesinlikle burada…

Benzetme değil kıyıdaki evlerin çoğunluğu gerçekten sular üzerinde inşa edilmiş. Kazıkların ve iskelelerin üzerindeki evlerin ve zaman zaman büyük ağaçların gölgeleri altındaki masalsı manzaralar arasında ilerliyoruz. Suda giderken kıyılarda Khaosan Caddesi’nde tezgahlarda sunulan timsahların canlılarından bir örnek de görüyoruz. Yani pek bir risk oluşmasa da mavnalardan suya düşmemekte fayda var, timsahlarla bir macera istiyorsanız orası ayrı 🙂

Kanallar içinde bir süre sonra Floating Market-Yüzer Market olarak anılan bir yere yanaşıyoruz. Burası hediyelik eşya standlarının ve kendine özgü sade bir tapınağın yer aldığı bir yer. Yaklaşık 45 dakika burada zaman geçiriyoruz. Her ne kadar buraya “floating market” deseler de sular üzerindeki asıl yüzer marketler Bangkok’un biraz daha dışında yer alıyor. Gerçek yüzer marketlerde hareket halindeki mavnalarda sebze-meyve-balık türleri gibi ürünler için alışveriş yapabiliyorsunuz. Burada ise karaya çıkıp hediyelik eşya tarzı ürün satın alabiliyorsunuz. Özetle gerçek floating market deneyimi yaşamak istiyorsanız şehrin biraz dışına çıkmayı ve zamanınızı buna göre planlamayı göze almalısınız.

Orjinalinden uzak da olsa “floating market” deneyimini yaşadıktan sonra sırada “Giant Budha”nın yer aldığı durak var. Şehirdeki yüzlerce buda heykelinin en büyüğü olan bu dev heykel 92 metrelik yüksekliğe ve 63 metrelik bir genişliğe sahip. Tayların asıl başkenti Ayutthaya’da yer alan ve Burmalılar tarafından talan edilen dev heykelin bir kopyası olarak inşa edilen bu heykel aslen betondan yapılmış, dış kısmı sonradan altına boyanmış.

Yakından gördüğümüz devasa heykeli kanal üzerinde ilerlerken tekrar görüyoruz. Yaklaşık 4 saat süren turumuz artık bitmek üzere. Çao Phraya Nehri’ne çıktıktan sonra son durağımız Wat Arun oluyor.
Wat Arun
Wat Arun, Bangkok’un 6 büyük tapınağından bir diğeri. “Şafak Tapınağı” olarak da anılan Wat Arun’un en temel özelliği porselenle kaplanan dış yapısı. Yaklaşık 86 metre uzunluğundaki tapınakta belirli bir yüksekliğe kadar çıkmanıza izin veriliyor. Bu tapınak sadece Bangkok’un değil Tayland’ın en tanınan yerlerinden biri.

Geçmişi 17.yüzyıla kadar uzansa da tapınak son halini 19.yüzyılda II. ve III.Rama dönemlerinde almış. Wat Arun kompleksinde dikkat çeken bir unsur, tapınağın evlenmek üzere olan çiftlerin uğrak yeri olması. Birçok gelin ve damat adayının burada fotoğraf çekimi yaptırmasına şahit oluyoruz. Ülkemizde de evlenecek çiftler böyle tarihi ve kutsal yerleri tercih edebiliyor, bir bakıma buna alışığız. Genç çiftleri geleneksel Tay kıyafetleri içinde görmek ilginç bir deneyim oluyor.

Wat Arun’u diğer tapınaklardan ayıran unsurlardan en önemlisi üzerindeki porselen süslemeler. Uzaktan da oldukça etkileyici mimariye sahip yapıyı yakından görünce tapınağın nasıl bir sanat eseri olduğunu daha da iyi bir şekilde idrak ediyoruz. Porselen kaplamaları yakından incelemeyi ihmal etmeyin, tabii hepsini yapabilmek mümkün olmaz sayıları milyonu buluyor 🙂

Heykeller, motifler, porselen süslemeler hepsi ayrı güzel. Yukarı basamaklara çıkmaya izin olmasa da gördüklerimiz bize yetiyor, Wat Arun tartışmasız bir şekilde şehirdeki en özel yapılardan biri…

Tapınaktaki gezimizi tamamladıktan sonra nehrin karşı tarafına geçiyoruz. Şimdi sırada Çin Mahallesi var. Buraya ulaşmak için en iyi yöntem metroya binmek, karşıya geçip Wat Pho’nun yakınındaki metro istasyonuna geçiyoruz.
Wat Traimit Withayaram Worawihan (Golden Buddha)
Bangkok’un ünlü China Town‘unu gezmeye yine bir tapınaktan, 6 büyük tapınaktan bir diğeri olan Wat Traimit Withayaram Worawihan‘dan başlıyoruz. Bu tapınak aynı zamanda Bangkok’un ünlü Çin Mahallesi’nin giriş kapısının yanı başında yer alıyor.

Bu tapınak gördüğümüz diğer kutsal tapınaklara kıyasla dışarıdan daha sade görünse de asıl esprisi içinde gizli. Basamakları tırmanınca tapınağın en üst kısmına yerleştirilmiş nefes kesici güzellikteki The Golden Buddha – Altın Buda heykeli ile karşılaşıyoruz…
5.5 ton ağırlığındaki som altından yapılmış bu heykelin geçmişi Ayutthaya dönemine kadar uzanıyor. Günümüzde bu tapınakta sergileniyor oluşu tesadüfler sonucu olmuş. Birmanyalılarla yaşanan savaşlar sırasında Taylar bu heykeli düşmanın eline geçmemesi için sıvayla kaplamışlar. Daha sonra da heykel unutulmaya yüz tutmuş. 1955 yılında Bangkok limanının genişletilmesi çalışmaları sırasında vinçle kaldırılan heykel yanlışlıkla düşürülünce sıvanın kalktığı kısımlardan altın heykel gözükmüş ve bu paha biçilemez heykel kutsal tapınak Wat Traimit’e taşınmış.

Tayland’ın en büyük altın heykeline Taylar çok büyük önem atfediyorlar. Genellikle çok uysal olarak bilinen ve bizim de öyle gözlemlediğimiz Taylar, bu tapınakta saygısızlık olarak gördükleri şeylere (yüksek sesle konuşma, heykele ayak uzatma vb.) kesinlikle müsamaha göstermiyor ve ziyaretçileri sertçe uyarıyorlar. Diğer tapınaklarda da uyarılar oluyor ama burada dozun bir tık daha arttığını söylemek mümkün 🙂
Böylelikle Bangkok’taki 6 büyük tapınaktan 4’ünü görmüş oluyoruz. Kalan ikisi Wat Suthat ve Wat Benjamabophit‘i görme fırsatımız olmadı. Bu tapınakların her birinin ayrı bir özelliği, ayrı bir hikayesi ve Taylar tarafından yüklenilmiş özel bir anlamı var. Bu nedenle elbette ki hepsi görülmeyi hak ediyor ama bize gördüğümüz “Buda”lar yetti, limitimizi sonuna kadar kullandık 🙂 Kalan iki tapınağı bir dahaki sefere bırakıyoruz…
China Town – Yaowarat Caddesi
Wat Traimit’ten ayrılınca China Town’a (Çin Mahallesi) doğru ilerliyoruz. Zaten hemen tapınağın çıkışında büyük bir kapı bizi selamlıyor, mahallenin içine doğru yürüyoruz. Dünya üzerindeki en büyük Çin Mahallelerin’den biri olan bu bölge 1782 yılında kurulmuş, dolayısyla Bangkok’la yaşıt olduğunu söyleyebiliriz.

Mahallenin ana arteri Yaowarat Caddesi, şehrin en kalabalık ve dinamik yerlerinden biri. Kocaman Çince yazılarla kaplı tabelalar, türlü türlü dükkanlar, restorantlar, eski-yeni binalarla dolu cadde üzerinde bir süre yürüyoruz. Geçmişte Bangkok ticaretinin merkezi konumunda olan bu cadde ve mahalle, günümüzde de kent için oldukça önemli bir merkez.

Caddeyi yeterince gördükten sonra ara sokaklara doğru sapıyoruz. Bu sokaklarda yürürken sağlı-sollu sıralanmış dükkanlar içinde Çin kültürüne ait yemek çeşitleri, hediyelik eşyalar, baharatlar, bizdeki 1 milyonculara benzer mağazalar, kısacası envai çeşit ürün görüyoruz. Burası öyle bir yer ki aradığınız her şeyi bulabilirsiniz, bundan şüpheniz olmasın…

Jim Thompson Evi Müzesi
Sırada kentin en ilginç müzelerinden biri olan Jim Thompson Evi Müzesi var. Jim Thompson, adından da anlaşılacağı üzere Taylandlı değil bir Amerikalı ve Thompson’ın ilginç bir hayat hikayesi var. II.Dünya Savaşı sırasında bir ajan olarak bölgeye yerleşen Jim Thompson, aslen New Yorklu bir mimarmış. Tayland’a hayran kalan Thompson savaştan sonra Bangkok’a yerleşmiş. Özellikle Tay ipek endüstrisinin gelişimine büyük katkı sağlayan Thompson, 1967’de Malezya’da tatildeyken ortadan kaybolmuş. Halen de akıbeti bilinmiyor, ne diyelim ajan olmak herhalde böyle bir şey…

Jim Thompson hayranlık uyandırıcı sanat beğenisi ile Bangkok’taki evini eşsiz sanat eserleri ile döşemiş. Ahşap eşyalar, heykeller, seramikler ve daha nicelerini görebileceğiniz Jim Thompson Evi sadece rehber eşliğinde gezilebiliyor, böylece her bir odanın ve paha biçilemeyen eşyaların ilgi çeken hikayelerini dinleme fırsatına erişebiliyorsunuz.

Her bir odası benzersiz güzellikteki bu ev insanın içine huzur saçıyor. Kendinizi tropik bir ormanın içinde hissedeceğiniz bahçesine de hayran kalmamak mümkün değil. Bahçedeki devasa büyüklükteki Japon balıklarıyla dolu havuz mutlaka görülecekler arasında. Burada daha fazla zaman geçirmek isterseniz, içindeki şık restorantta yemek yiyebilir ve Jim Thompson Evi’nin huzurlu ortamını doyasıya içinize çekebilirsiniz…

Patpong – Scarlett Roof Top
Bangkok’un tarihi merkezinin dışında yüksek gökdelenler arasındaki Patpong, kentin en ünlü kısımlarından biri. Bangkok’un eğlence merkezi olarak bilinen Patpong, kentin en güzel gece marketlerinden birine de ev sahipliği yapıyor.

Patpong asıl ününüyse Bangkok’un gece hayatı endüstrisinin merkezi olmasından alıyor, bir anlamda burası Bangkok’un Red Light District’i. Patpong’un böyle bir merkez olmasının arkasında tahmin edilebileceği üzere yine batı dünyası ve Amerikalılar var. Vietnam Savaşı sırasında Tayland’a konuşlanan Amerikan birliklerinin yerleştiği ve gece hayatına karıştığı Patpong, bu dönemden sonra kentte yaşayan yabancılar ve turistler için bir eğlence merkezine dönüşmüş. Uysal ve fakir Tay halkının bu durumdan şikayeti yok belki ama kapitalizmin nelere kadir olduğunun bir başka örneği olarak bizim hafızamızda yer ediyor…

Patpong’ta önceden belirlediğimiz bir hedefimiz var. Değerli bir dostumuzun tavsiyesi ile Scarlett Roof Top‘a çıkıyoruz. Çok şık bir Fransız restorantı olan Scarlett’in alameti farikası ise muhteşem manzarası. Tayland mutfağına biraz ara verip tüm şehir ayaklarımızın altındayken keyifli bir yemek yiyoruz. Bu eşsiz manzara eşliğinde güneşin batışını izlemekse pastanın üzerindeki çilek gibi oluyor…

Scarlett’ten ayrılınca tuk-tukla kendimizi metro durağına atıyoruz. Tuk-tukla seyahat etmek Tayland’a gelmişken mutlaka yaşanması gereken deneyimlerden biri. Tayland’ın sıcak havasında rüzgarı hissederek ve hafif bir adrenalin eşliğinde yolculuk etmek keyifli oluyor. Tuk-tuklar trafikte takılıp kalmamak için yoğun olarak önerilse de bu araçların sıkışık trafikte nasıl ilerleyeceğini pek anlayamadık. Biz denk gelmedik ama tuk-tukların kapladığı alan nedeniyle tıkanan trafikte bir motorsiklet gibi ilerlemesi pek mümkün görünmedi bize.
Yeri gelmişken Bangkok’ta ulaşım için bazı önerilerde de bulunalım. Yukarıda belirttiğim gibi tuk-tuk deneyimini en azından 1 kez yaşayabilirsiniz ama maliyet açısından taksiler daha uygun. Taksilerle pazarlık yapmayıp taksimetreyi açtırdığınızda tuk-tuklardan (ki onlar sadece pazarlık usülü çalışıyor) daha uygun olduğunu göreceksiniz. Bunun dışında gezmek istediğiniz güzergahta varsa metroyu rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Metrolarda bilet olarak bizde geçmişte devlet dairelerinde çay-kahve alırken uygulanan “marka” tarzı bir şey veriyorlar. İstasyona girerken okuttuğunuz markayı çıktığınız istasyonda okuttuğunuzda turnike geri alıyor 🙂 Bunun dışında biz bazı durumlarda otobüse de bindik ve bir sıkıntı yaşamadık. Otobüs için biletler otobüsün içinden alınabiliyor. Ancak otobüslerin geliş açısından duraklarda belirtilen zamanlara pek uymadığını bilmenizde yarar var, düşündüğünüzden çok daha uzun sürelerde beklemek durumunda kalabilirsiniz. Sonuç olarak Tayland bir Avrupa ülkesi veya Japonya değil 🙂
Tayland Mutfağı
Yazının bu son kısmını Tayland Mutfağı’ndan ve bazı restorant önerilerinden bahsetmeye ayırdık. Tayland’ta sebze, pirinç ve deniz mahsülü ağırlıklı bir beslenme kültürü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Et türü olarak tavuk veya balık kolaylıkla bulabilirsiniz ama kırmızı et daha az bulunuyor ve kıyasla oldukça pahalı. Şunu da belirtmeden geçmeyelim; yurt dışında çok farklı ülkelerde McDonald’s veya Burger King’te yeme deneyimi yaşadık. İlk defa Bangkok’ta bu fast food zincirlerinin ortalama restorantlardan daha pahalı olduğunu gördük. Kısacası Tayland’ta kırmızı et halk için çok daha ulaşılmaz ve pahalı…

Tayland mutfağının en güzel örneklerinden bahsetmek gerekirse, geleneksel çorbaları “Tom Yum Goong” ile başlamakta yarar var. Bol sebzeli ve karidesli bir çorba olan Tom Yum Goong çok lezzetli bir yemek, kısa zamanda müptelası olabilirsiniz 🙂 Bunun dışında yine sebze ve karidesli makarna diyebileceğimiz “Pad Thai” Tayland mutfağının en özel ve bilinen yemeklerinden bir diğeri. “Khao Pad” ise sebzeli ve deniz mahsülleri ile yapılan yöresel pilav yemeği diyebiliriz.

Biz madem Bangkok’tayız öyleyse bir vegan restorant deneyimi yaşayabiliriz diye düşünerek Khaosan Caddesi’ne çok yakın konumdaki Mango Vegeterian & Vegan Restorant‘ta yiyelim istedik. Ve burada gerek yemeklerin lezzetini, gerek mekanın atmosferini oldukça beğendik.

Khaosan Caddesi civarında benzer lezzetleri tadabileceğiniz bir diğer restorant da Duklong Cafe and Eat. Tabii burası vejeteryan veya vegan bir restorant değil, dolayısıyla Tayland yemeklerini özellikle deniz mahsülleri ve tavuk versiyonları ile deneyebilirsiniz.

Duklong’ta dikkatimizi çeken bir uygulama da gördük. Ülkemizde birçok self-servis restorantta yemeğin hazır olduğunu bildirmek için kullanılan çağrı cihazlarının farklı bir versiyonunu bu restorantta garsonu çağırmak için kullanıyorlar. Menüye baktıktan sonra sipariş vermek istediğinizde, siparişinizi iptal etmek istediğinizde veya hesabı ödemek istediğinizde ilgili tuşa basarak garsonun gelmesini sağlayabiliyorsunuz. Türkiye’de veya başka bir ülkede böyle bir yöntem görmemiştik, bunu da ilk Bangkok’ta görmek nasip oldu diyelim…


Bangkok’ta geçirdiğimiz 3 güzel günün ardından, Tayland’ın ikinci büyük şehri Chiang Mai’ye uçuyoruz. Bunun için Türkiye’den geldiğimiz Suvarnabhumi Havaalanı’na değil Don Mueang Havaalanı’na geçiyoruz. Aslında iki havaalanı da “uluslarası” olarak geçiyor ama Don Mueang ağırlıklı olarak iç hat veya bölgesel uçuşlar için kullanılıyor. Chiang Mai notlarını ayrı bir yazıda paylaşacağım…
Gezi Tarihi: Nisan 2024
Kitap Önerisi: Kwai Köprüsü – Pierre Boulle





















































































Son yorumlar